İSTİHKAK DAVALARINDA DAVA AÇMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ VE İSPAT YÜKÜ
- Av. Özgür GÜL
- 6 gün önce
- 9 dakikada okunur
İcra ve İflas Hukuku'nun (İİK) temel yapı taşlarından biri olan istihkak davaları, haczedilen mallar üzerindeki mülkiyet veya sınırlı ayni hak (rehin gibi) iddialarının adil ve hukuka uygun bir şekilde çözülmesini amaçlar. Bu davalar, sadece alacaklının tahsilat sürecini doğrudan etkilemekle kalmaz, aynı zamanda üçüncü kişilerin mülkiyet haklarını koruyarak, hukuki güvenliği sağlama misyonunu da üstlenir. İstihkak davalarının hukuki çerçevesi ve uygulaması, mülkiyet hakkının korunması, alacaklı ve üçüncü kişilerin menfaat dengesinin gözetilmesi ve adil yargılanma ilkelerinin hayata geçirilmesi açısından yüksek önem taşır. Bu makalede, istihkak davalarında dava açma yükümlülüğü ve ispat yükünün kime ait olduğu, İİK'nun ilgili maddeleri, yerleşik Yargıtay içtihatları ve doktrindeki görüşler ışığında, teorik ve pratik boyutlarıyla incelenecektir.
İstihkak İddiasının Hukuki Temeli ve Niteliği: Ayni Hakların Korunması ve Üçüncü Kişilerin Hakları
İstihkak iddiası, İİK'nun 96/I ve 85/II (c. 1) maddelerinde açık ve net bir şekilde tanımlanmış ve hukuki zemini oluşturulmuştur [1]. Bu düzenlemelere göre, haczedilen bir malın borçluya ait olmadığını, üçüncü bir kişiye ait olduğunu veya üçüncü bir kişinin o mal üzerinde sınırlı bir ayni hak (rehin, intifa, üst hakkı vb.) bulunduğunu ileri süren bir iddia, istihkak iddiası olarak kabul edilir. Bu iddia, haciz işleminin hukuka aykırı olduğunu, malın borçlunun malvarlığı dışında olduğunu ve dolayısıyla haczedilemeyeceğini ileri süren bir hukuki savunmadır. İstihkak davaları, bu nedenle, ayni hakların korunması, mülkiyet hakkının ihlalinin önlenmesi, üçüncü kişilerin haklarının güvence altına alınması ve alacaklı ile üçüncü kişiler arasındaki hukuki ihtilafların adil ve hızlı bir şekilde çözülmesi açısından hayati bir rol oynar. Yargıtay, istihkak davalarının, sadece maddi hukuk ilişkilerini değil, aynı zamanda usul hukukuna ilişkin önemli prensipleri de ilgilendirdiğini sıklıkla vurgular (Örn: 8. HD., 15.02.2017, E. 966/1866).
Dava Açma Yükümlülüğünün Tespiti: Zilyetlik, Hak Sahipliği, İİK'nun 99. Maddesinin Rolü ve Usul Hukuku İlkeleri
İstihkak davalarında dava açma yükümlülüğünün kime ait olduğu, temel olarak haciz anında malların kimin zilyetliğinde (yani, fiilen kimin kontrolünde) bulunduğuna göre belirlenir. Bu belirleme, mülkiyet karinesi, zilyetlik hükümleri, hakkaniyet ilkeleri, dürüstlük kuralı, usul ekonomisi ilkesi ve özellikle İİK'nun 99. maddesi çerçevesinde yapılır.
** Malların Üçüncü Kişinin Zilyetliğinde Bulunması Halinde:
Bu durumda, İİK'nun 99. maddesi uyarınca, icra müdürü, üçüncü kişinin istihkak iddiasını haciz tutanağına kaydettikten sonra, alacaklıya üçüncü kişi aleyhine istihkak davası açması için yedi günlük kesin bir süre verir. Bu süre, hak düşürücü nitelikte olup, kaçırılması halinde alacaklının dava açma hakkı ortadan kalkar. Yargıtay, bu durumda davacının kural olarak alacaklı olduğunu ve dava açma yükümlülüğünün alacaklıya ait olduğunu, istikrar kazanmış içtihatlarıyla defalarca kez teyit etmiştir (Örn: 12. HD., 27.12.1990, E. 6445/13799). Bu, alacaklının üçüncü kişinin mülkiyet iddiasını çürütmek, malın gerçekte borçluya ait olduğunu ve üçüncü kişinin iddiasının gerçeği yansıtmadığını kanıtlamakla yükümlü olduğu anlamına gelir. Alacaklı, bu yükümlülüğü yerine getirmezse, haciz düşer ve üçüncü kişinin mülkiyet iddiası kabul edilmiş sayılır. Yargıtay, bu konuda sürelerin kesin olduğunu, hak düşürücü nitelikte olduğunu ve kaçırılmaması gerektiğini önemle vurgular (Örn: 12. HD., 15.04.2003, E. 5883/8348). Ayrıca, alacaklının dava açma süresini kaçırması halinde, üçüncü kişinin icra müdürlüğüne başvurarak haczin kaldırılmasını talep edebileceği de unutulmamalıdır.
** Malların Borçlunun Zilyetliğinde Bulunması Halinde:
Bu durumda, üçüncü kişi İİK'nun 96 ve 97. maddelerine göre istihkak iddiasında bulunarak dava açmak ve iddiasını ispatlamakla yükümlüdür. Üçüncü kişi, malın kendisine ait olduğunu, borçlu ile arasında muvazaalı bir işlem bulunmadığını ve hakkının ihlal edildiğini, inandırıcı ve kesin delillerle kanıtlamalıdır. Yargıtay, bu tür davalarda, yokluğunda haciz yapılan borçlunun da davalı olarak gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır (Örn: 8. HD., 19.12.2017, E. 13714/17140). Bu, borçlunun da davaya dahil edilerek, mülkiyet hakkı konusundaki ihtilafın tüm tarafların katılımıyla çözülmesini sağlamayı amaçlar. Aksi takdirde, taraf teşkilinin sağlanmamış olması nedeniyle dava usulden reddedilebilir. Yargıtay, taraf teşkili konusuna büyük önem vermektedir ve eksik taraf teşkilinin davanın esasına girilmeden giderilmesi gerektiğini belirtmektedir (Örn: 8. HD., 20.04.2016, E. 1863/7246).
** Malların Borçlu ve Üçüncü Kişinin Ortak Zilyetliğinde Bulunması Halinde :
Bu durumda, dava açma yükümlülüğü ve ispat yükü, durumun özelliklerine, taraflar arasındaki hukuki ilişkiye, malın niteliğine ve zilyetliğin türüne göre belirlenir. Genellikle, mal üzerindeki hak iddiasında bulunan üçüncü kişi, iddiasını kanıtlamak için dava açma yükümlülüğüne sahiptir. Yargıtay, bu tür durumlarda, taraflar arasındaki ilişkiyi, malın niteliğini, zilyetliğin türünü (örneğin, birlikte kullanım, müşterek zilyetlik gibi) ve diğer ilgili faktörleri dikkate alarak karar verilmesi gerektiğini belirtmektedir (Örn: 8. HD., 20.10.2014, E. 19211/18765). Ortak zilyetliğin varlığı, ispat yükünün belirlenmesinde ve delillerin değerlendirilmesinde önemli bir rol oynar.
İspat Yükünün Belirlenmesi: Mülkiyet Karinesi, Zilyetlik Hükümleri, Hakkaniyet İlkesi ve Delil Serbestliği Prensibi
İstihkak davalarında ispat yükü, dava açma yükümlülüğüne paralel olarak belirlenir. Ancak, ispat yükünün tespiti, mülkiyet karinesi, zilyetlik hükümleri, hakkaniyet ilkesi, dürüstlük kuralı, delil serbestliği prensibi ve somut olayın özelliklerinin bir arada değerlendirilmesi gibi karmaşık hukuki analizleri içerir.
** Malların Üçüncü Kişinin Zilyetliğinde Bulunması Halinde:
İspat yükü genellikle alacaklıya aittir. Yargıtay, alacaklının, haczedilen malın borçluya ait olduğunu her türlü kanıtla ispatlaması gerektiğini, mülkiyet karinesinin üçüncü kişi lehine olduğunu ve bu karinenin aksini alacaklının inandırıcı ve kesin delillerle ispatlaması gerektiğini defalarca kez vurgulamıştır (Örn: 8. HD., 22.02.2016, E. 11853/2999). Bu, alacaklının malın borçluya ait olduğunu, üçüncü kişinin mülkiyet iddiasının gerçeği yansıtmadığını, muvazaalı bir işlem olmadığını ve üçüncü kişinin iyiniyetli olmadığını kanıtlaması gerektiği anlamına gelir. Alacaklı, bu ispat yükünü yerine getirirken, faturalar, ticari defterler, tanık beyanları, bilirkişi raporları, banka kayıtları, sözleşmeler, vergi kayıtları ve diğer ilgili belgeleri sunabilir. Yargıtay, bu delillerin somut olayın özelliklerine uygun, güvenilir, hukuka uygun şekilde elde edilmiş ve birbirini destekler nitelikte olması gerektiğini önemle vurgular. Ayrıca, Yargıtay, haczin borçluya ödeme emrinin tebliğ edildiği adreste yapılmaması durumunda mülkiyet karinesinin üçüncü kişi lehine olduğunu kabul etmektedir (Örn: 8. HD., 02.07.2019, E. 9855/6782). Bu durum, alacaklının ispat yükünü daha da ağırlaştırır ve alacaklının daha güçlü ve kesin deliller sunmasını gerektirir.
** Malların Borçlunun Zilyetliğinde Bulunması Halinde:
Bu durumda, mülkiyet karinesi borçlu lehine olup, alacaklı yararınadır. Ancak, üçüncü kişi malın kendisine ait olduğunu iddia ediyorsa, bu iddiasını ispatlamakla yükümlüdür. Üçüncü kişi, mülkiyetini gösteren faturalar, tapu kayıtları, sözleşmeler, veraset ilamları, bağış belgeleri veya diğer deliller sunarak, malın kendisine ait olduğunu, borçlu ile arasında muvazaalı bir işlem bulunmadığını ve hakkının ihlal edildiğini kanıtlamalıdır. Aksi takdirde, mülkiyet karinesi borçlu lehine işlemeye devam eder ve istihkak iddiası reddedilir. Yargıtay, bu tür davalarda, üçüncü kişinin sunduğu delillerin inandırıcı, kesin, somut olayın özellikleriyle uyumlu ve hukuka uygun şekilde elde edilmiş olması gerektiğini vurgular. Ayrıca, üçüncü kişinin iyiniyetli olduğunu da kanıtlaması gerekebilir.
İspat Yükünü Etkileyen Faktörler: Haciz Adresi, Güncel Belgeler, Organik Bağ, Muvazaa İddiası, İyiniyet ve Dürüstlük Kuralı
İspat yükünün belirlenmesinde ve delillerin değerlendirilmesinde çeşitli faktörler etkili olur:
** Haciz Adresi :
Haczin, borçlunun ikametgahında veya işyerinde yapılması, mülkiyet karinesinin borçlu lehine işlemesine neden olabilir. Bu durumda, üçüncü kişinin malın kendisine ait olduğunu ispatlaması daha zor hale gelir. Ancak, haczin üçüncü kişinin adresinde yapılması durumunda, mülkiyet karinesi üçüncü kişi lehine işleyecektir. Yargıtay, bu konuda, haciz adresinin önemine dikkat çekerek, tarafların bu konudaki iddialarını titizlikle incelemektedir (Örn: 8. HD., 03.04.2019, E. 8596/3653). Haciz adresinin tespiti, tarafların sunacağı delillerle ve gerektiğinde yapılacak keşiflerle belirlenir.
** Güncel Belgeler:
Haciz mahallinde borçluya ait güncel fatura, sözleşme, ticari defter, vergi levhası, banka dekontu veya diğer belgelerin bulunması, malın borçluya ait olduğuna dair karineyi güçlendirebilir. Bu nedenle, mahkeme, haciz mahallinde bulunan belgelerin güncel olup olmadığını, borçluyla ilgili olup olmadığını, hukuka uygun şekilde elde edilip edilmediğini, gerçeği yansıtıp yansıtmadığını ve ticari teamüllere uygun olup olmadığını dikkatlice incelemelidir. Yargıtay, güncel olmayan belgelerin mülkiyet karinesini etkilemeyeceğini ve güncel belgelerin varlığının önemini vurgulamaktadır (Örn: 8. HD., 14.11.2019, E. 14695/10362).
** Organik Bağ:
Borçlu ile üçüncü kişi arasında organik bağ olarak adlandırılan bir ilişki (örneğin, ortaklık, akrabalık, yöneticilik, iş ilişkisi, ticari bağımlılık gibi) bulunması, mal kaçırma şüphesini artırabilir. Yargıtay, organik bağın tek başına istihkak iddiasının reddi için yeterli olmadığını vurgulamakla birlikte, bu tür bir bağın varlığının, delillerin daha dikkatli ve titiz bir şekilde değerlendirilmesine neden olabileceğini belirtmektedir (Örn: 8. HD., 18.02.2020, E. 674/1463). Organik bağın niteliği, yoğunluğu ve taraflar arasındaki ilişki, muvazaa iddialarının değerlendirilmesinde kilit rol oynar.
** Muvazaa İddiası:
Alacaklı tarafından, borçlu ile üçüncü kişinin, mal kaçırmak amacıyla danışıklı işlem (muvazaa) yaptığı iddia edilebilir. Muvazaa, tarafların gerçek iradelerini gizleyerek, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla yaptıkları hukuki işlemdir. Bu durumda, alacaklı, muvazaanın varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Muvazaa, genellikle doğrudan delillerle ispatlanması zor olan bir olgudur. Bu nedenle, alacaklı, dolaylı deliller, karineler, emareler ve somut olayın özelliklerinden yararlanarak muvazaanın varlığını ispatlamaya çalışır. Yargıtay, muvazaa iddialarının değerlendirilmesinde, taraflar arasındaki ilişkiyi, malın devredilme şeklini, devir tarihindeki ekonomik durumu, piyasa koşullarını, ticari teamülleri, hayatın olağan akışını ve diğer ilgili faktörleri dikkate almaktadır (Örn: 8. HD., 21.01.2016, E. 13811/725). Muvazaanın ispatı, zorlu bir süreç olup, alacaklının bu konuda titiz ve özenli bir çalışma yapması gerekir.
** İyiniyet ve Dürüstlük Kuralı:
Üçüncü kişinin iyiniyetli olması, istihkak iddiasının kabul edilme ihtimalini artırabilir. İyiniyet, bir hakkın kazanılmasında veya korunmasında, kişinin o hakkın kazanılmasına veya korunmasına engel olan bir durumu bilmemesi veya bilecek durumda olmaması anlamına gelir. Yargıtay, iyiniyetin varlığını karine olarak kabul etmekle birlikte, durumun özelliklerine göre iyiniyetin varlığının da araştırılması gerektiğini belirtmektedir. Dürüstlük kuralı (TMK m. 2), hukuki ilişkilerin yürütülmesinde tarafların dürüst ve makul davranmalarını öngören temel bir ilkedir. Dürüstlük kuralına aykırı davranışlar, istihkak iddiasının reddedilmesine neden olabilir. Örneğin, borçlu ile üçüncü kişinin, alacaklıyı zarara uğratmak amacıyla birlikte hareket etmeleri, dürüstlük kuralına aykırı bir davranış olarak kabul edilir.
Delil Türleri ve Değerlendirilmesi: Faturalar, Ticari Defterler, Tanık Beyanları, Bilirkişi Raporları, Banka Kayıtları, Vergi Kayıtları ve Keşif
İstihkak davalarında, ispat faaliyetinde kullanılabilecek çeşitli delil türleri bulunmaktadır:
** Faturalar:
Faturaların gerçekliği, haczedilen mallarla uyumlu olup olmadığı, ödeme yapılıp yapılmadığı, ticari teamüllere uygun olup olmadığı ve diğer unsurları araştırılır. Yargıtay, tek başına faturanın yasal karinenin aksini ispata yeterli olmadığını, bu nedenle fatura dip koçanlarının da incelenmesi gerektiğini belirtmektedir (Örn: 8. HD., 20.06.2016, E. 11011/10890). Ayrıca, faturaların ne zaman düzenlendiği, borcun doğum tarihinden önce mi sonra mı düzenlendiği, faturalardaki bilgilerin tutarlı olup olmadığı ve diğer hususlar da dikkate alınmalıdır.
** Ticari Defterler:
Ticari defterlerin düzenli tutulup tutulmadığı, faturaların defter kayıtlarıyla uyumlu olup olmadığı, defterlerin muhasebe ilkelerine uygun olup olmadığı ve diğer unsurları incelenir. Yargıtay, defter kayıtlarının delil olabilmesi için belirli şartları aramaktadır (Örn: 8. HD., 31.03.2016, E. 15510/5879). Bu şartlar arasında, defterlerin usulüne uygun tutulması, açılış ve kapanış tasdiklerinin yapılmış olması, defter kayıtlarının birbirini doğrulaması, muhasebe ilkelerine uygun olması ve gerçeği yansıtması sayılabilir.
** Tanık Beyanları:
Tanıkların ifadeleri delil olarak kullanılabilir. Ancak, tanık beyanlarının güvenilirliği, tarafsızlığı, bilgi sahibi olup olmadığı ve diğer unsurları mahkeme tarafından dikkatlice değerlendirilmelidir. Özellikle, taraflar arasında yakın bir ilişki bulunan tanıkların beyanlarına ihtiyatla yaklaşılmalıdır. Yargıtay, tanık beyanlarının diğer delillerle desteklenmesi gerektiğini ve tek başına tanık beyanına dayanılarak karar verilemeyeceğini vurgulamaktadır (Örn: 8. HD., 25.04.2017, E. 5792/6126).
** Bilirkişi İncelemesi:
Özellikle teknik konularda (örneğin, malların faturalara uygunluğu, değer tespiti gibi) bilirkişi incelemesi yapılabilir. Yargıtay, bilirkişi raporunun belirli unsurları içermesini beklemektedir (Örn: 8. HD., 10.06.2021, E. 1000/4980). Bilirkişi raporu, haczedilen malların niteliği, değeri, faturalara uygunluğu, piyasa koşulları, ticari teamüller ve diğer teknik konularda mahkemeye objektif ve bilimsel bir destek sağlar. Bilirkişi raporunun, gerekçeli, anlaşılır ve uzmanlık alanına uygun olması gerekir.
** Banka Kayıtları:
Taraflar arasındaki para transferleri, ödeme şekilleri, kredi işlemleri ve diğer finansal işlemlerin banka kayıtları incelenerek tespit edilmesi, muvazaa iddialarının değerlendirilmesinde önemli bir rol oynar. Yargıtay, banka kayıtlarının diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini ve tek başına banka kayıtlarına dayanılarak karar verilemeyeceğini belirtmektedir (Örn: 8. HD., 05.02.2019, E. 13115/984). Banka kayıtları, taraflar arasındaki finansal ilişkilerin şeffaflığını ve dürüstlüğünü ortaya koyabilir.
** Vergi Kayıtları:
Tarafların vergi kayıtları (vergi beyannameleri, vergi levhaları, vergi inceleme raporları vb.), ticari faaliyetleri, ekonomik durumları ve vergi ödeme alışkanlıkları hakkında bilgi sağlayabilir. Bu bilgiler, muvazaa iddialarının değerlendirilmesinde ve tarafların iyiniyetinin tespitinde kullanılabilir. Yargıtay, vergi kayıtlarının diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini ve tek başına vergi kayıtlarına dayanılarak karar verilemeyeceğini belirtmektedir.
** Keşif:
Haciz mahallinde veya malların bulunduğu yerde yapılacak keşif, malların niteliğinin, değerinin, mülkiyet işaretlerinin ve diğer unsurlarının tespit edilmesini sağlar. Keşif, özellikle malların faturalara uygun olup olmadığı, ticari defterlerde kayıtlı olup olmadığı ve diğer teknik konularda önemli bilgiler sağlayabilir. Yargıtay, keşif yapılması gereken durumlarda, keşif yapılmadan karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtmektedir (Örn: 8. HD., 16.04.2019, E. 9146/4152).
Organik Bağ Kavramı ve Yargıtay'ın Yaklaşımı: Muvazaa İddiası, İyiniyetin Korunması ve Dürüstlük Kuralı
"Organik bağ," farklı tüzel kişiliklere sahip şirketlerin veya kişilerin aralarında sıkı, sürekli ve yoğun ilişkiler bulunması durumunu ifade eder. Bu ilişkiler, ortaklık, akrabalık, yöneticilik, iş ilişkisi, ticari bağımlılık, finansal bağlantı veya diğer hukuki ve fiili ilişkiler şeklinde ortaya çıkabilir. Organik bağın varlığı, mal kaçırma şüphesini artırabilir ve alacaklıların muvazaa (danışıklı işlem) iddiasında bulunmasına neden olabilir. Ancak, Yargıtay, organik bağın tek başına istihkak iddiasının reddi için yeterli olmadığını, organik bağın varlığının, delillerin daha dikkatli ve titiz bir şekilde değerlendirilmesine neden olabileceğini vurgulamıştır.
Yargıtay, organik bağın varlığının muvazaa karinesini oluşturmadığını, ancak bu bağın, davanın diğer delilleriyle birlikte değerlendirilerek, muvazaa iddiasının ispatlanmasına yardımcı olabileceğini belirtmektedir. Yargıtay'a göre, aynı sektörde faaliyet gösteren şirketlerde bazı işçilerin değişik tarihlerde çalışması organik bağ göstermez (Örn: 8. HD., 17.12.2018, E. 4210/20314). Önemli olan, taraflar arasında muvazaalı bir işlemin varlığının kanıtlanmasıdır. Muvazaanın ispatı, alacaklının özenli ve titiz bir çalışmasıyla mümkündür.
Muvazaanın ispatlanması halinde, iyiniyetli alacaklının hakları korunur ve istihkak iddiası reddedilir. Ancak, üçüncü kişinin iyiniyetli olduğunun kanıtlanması halinde, istihkak iddiası kabul edilebilir. İyiniyetin varlığı, somut olayın özelliklerine ve dürüstlük kuralına göre belirlenir.
Sonuç: Hakkaniyet, Hukuki Güvenlik, İçtihatların Rehberliği ve Hukuki Uzmanlığın Önemi
İstihkak davaları, hukuki bilgi, titiz bir delil değerlendirmesi, hakkaniyet duygusu, Yargıtay içtihatlarına hakim olma ve hukuki uzmanlık gerektiren karmaşık ve zorlu davalardır. Dava açma yükümlülüğü ve ispat yükü, her somut olayın özelliklerine göre değişmekle birlikte, temel prensip, malın zilyetliğinin kime ait olduğunun doğru bir şekilde belirlenmesidir. Organik bağ, mal kaçırma şüphesini artırabilir, ancak tek başına istihkak iddiasının reddi için yeterli değildir. Muvazaa iddialarının değerlendirilmesinde, tarafların niyeti, ticari teamüller, hayatın olağan akışı ve delil serbestliği prensibi dikkate alınmalıdır.
Mahkeme, tüm delilleri dikkatlice değerlendirerek, Yargıtay'ın emsal kararları ışığında, hakkaniyete, hukuki güvenlik ilkesine, dürüstlük kuralına ve usul hukukunun temel prensiplerine uygun bir karar vermelidir. Bu karar, sadece tarafların haklarını korumakla kalmayacak, aynı zamanda benzer durumda olan diğer davalar için de yol gösterici olacak ve hukuki istikrarın sağlanmasına katkıda bulunacaktır. İstihkak davalarının karmaşık yapısı ve delil değerlendirme sürecindeki zorluklar nedeniyle, bu tür davalarda hukuki yardım alınması, tarafların haklarını en iyi şekilde koruyabilmeleri açısından büyük önem taşımaktadır.

Not: Bu makale, genel bir bilgilendirme amacı taşımaktadır ve hukuki tavsiye niteliğinde değildir. Herhangi bir hukuki sorunla karşılaştığınızda, uzman bir avukata danışmanız önemlidir.
Comments