İDARİ PARA CEZASI NİTELİĞİNDEKİ ALACAĞIN TAHSİLİ İÇİN GENEL HÜKÜMLERE GÖRE TAKİP BAŞLATILAMAYACAĞI, İTİRAZIN İPTALİ DAVASININ İDARİ YARGI YOLUNDA GÖRÜLMESİNİN MÜMKÜN OLMADIĞI
- Av. Özgür GÜL
- 1 gün önce
- 13 dakikada okunur
Kamu alacaklarının tahsil sürecinde idarenin bu süreci belirleme konusunda seçimlik veya takdir hakkı olmadığı doğrudan doğruya bağlı yetkisi bulunduğu ve bu kapsamda idari yolla takip ve tahsili gereken bir alacağını genel haciz yoluyla takip etmesinin yasal dayanağının olmadığı sonucuna varılmış olmakla birlikte eldeki davada kamu alacağı niteliğindeki bu alacak için 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre değil 2004 sayılı Kanun'a göre icra takibi yapılmış ve itiraz üzerine duran takibin devamı için itirazın iptali davası açılmıştır. Bu nedenle itirazın iptali davasının idari yargı kolunda görülmesinin mümkün olup olmadığı hususunu açıklığa kavuşturmak gerekmektedir.
İdari para cezası niteliğindeki alacağın mahkemenin de kabulünde olduğu üzere 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsili gerektiği açıktır. Öte yandan bu hususu dikkate almaksızın genel hükümlere göre takip başlatan İdare tarafından özel hukuk tüzel kişilerine karşı açılan itirazın iptali davasının 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi kapsamında yapılan değerlendirmeler karşısında idari yargıda görülmesinin mümkün olmadığı da sabittir. Bu durumda mahkemece; icra takibi ile bağlantılı olan itirazın iptali davasında, davalılar aleyhine usul ve yasaya uygun şekilde yapılmış bir icra takibi bulunmadığı gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken davanın yargı yolu nedeniyle reddine karar verilmesi doğru değildir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU'NUN 26.02.2025 TARİH, 2024/628 ESAS VE 2025/82 KARAR SAYILI İLAMI
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2022/857 E., 2023/209 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 09.05.2011 tarihli ve 2011/3798 Esas, 2011/5389 Karar sayılı BOZMA kararı
1.Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın yargı yolu yönünden reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararından sonra mahkemece verilen direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
4. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
5. Davacı ... İl Özel İdaresi (İdare) vekili dava dilekçesinde; davalılarca Dicle Nehri kıyısından kaçak kum çıkarıldığının müvekkilince tespit edilmesi üzerine 5177 sayılı Kanunla değişik 3213 sayılı Maden Kanunu'nun (3213 sayılı Kanun) 12. maddesi ile 1(a) Grubu Madenleri İle İlgili Uygulama Yönetmeliğinin 18. maddesi gereğince davalı şirketler aleyhine idari para cezası düzenlendiğini, 05.05.2005 tarihli yazı ile ödenmesi istenen idari para cezasının süresinde ödenmemesi üzerine Diyarbakır 3. İcra Müdürlüğünün 2005/4175 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, yapılan haksız itiraz üzerine takibin durduğunu ileri sürerek, davalıların takibe yaptıkları itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatına mahkûm edilmelerine karar verilmesini talep etmiştir.
6. Davanın devamı sırasında ... İl Özel İdaresinin 6360 sayılı Kanun ile tüzel kişiliği sonlandırıldığından dava ... Yatırım, İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı tarafından takip edilmiştir.
Davalı Cevabı
7. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinin ... (Üniversite) ile yaptıkları sözleşmeye dayanarak üniversite arazisi içinde bulunan sahadan Üniversitenin inşaatlarında kullanmak üzere kum ve çakıl aldıklarını, 3213 sayılı Kanun'un 14. maddesine göre kamu kurum ve kuruluşlarına yol, köprü gibi projelerin inşasında kullanılacak yapı ve inşaat ham maddelerinin üretimi için Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca (Bakanlık) izin verildiğini, davalıların Üniversitenin Bakanlıktan izin alıp almadığını bilmesi veya denetlemesi mümkün olmadığından sorumlu tutulmamaları gerektiğini, ocaklarla ilgili ruhsat verme ve işlem yapma yetkisinin Milli Emlak Müdürlüğünde olduğunu, ayrıca davacı İdarenin 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun (6183 sayılı Kanun) hükümlerine göre takip yapılması gerekirken genel hükümlere göre takip yapılmasının hukuka uygun olmadığını, adli yargının değil idari yargının görevli olduğunu ve görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı
8. Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.11.2009 tarihli ve 2005/576 Esas, 2009/425 Karar sayılı kararı ile; itirazın iptaline konu takibin 3213 sayılı Kanun'un 12. maddesine göre İl Daimi Encümenliğinin verdiği 06.04.2005 tarihli ve 136 sayılı idari para cezasının tahsiline yönelik olduğu, 3213 sayılı Kanun'un 7. maddesinin son fıkrası gereğince verilen para cezalarının 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilmesi gerekirken özel hukuk hükümlerine tâbi bir alacakmış gibi mahkemeden talep edilmesinin mümkün olmadığı, davanın adli yargıda görülemeyeceği, dava dilekçesinin idari işleme ilişkin olduğu gerekçesiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeler Kanununun (1086 sayılı Kanun) 7. maddesinin 1. fıkrası uyarınca dava dilekçesinin yargı yolu yönünden reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
9. Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 09.05.2011 tarihli ve 2011/3798 Esas, 2011/5389 Karar sayılı kararı ile; “….Dosya içeriğinden; Dicle nehrinden izinsiz kum alan davalılardan idari para cezası alınmasına ilişkin Diyarbakır İl Daimi Encümeni kararı gereğince, idari para cezasının ödetilmesi amacıyla davalılar hakkında icra takibi başlatıldığı, davalıların icra takibine itiraz ettikleri anlaşılmaktadır.
İdari yargı yerlerinde açılacak davalarda husumetin kimlere yönletileceğine ilişkin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 2. maddesi gereğince idari yargı yerlerinde sadece ilgili idareye karşı dava açılabileceğinden gerçek kişiler hakkında idare mahkemelerinde dava açılamaz.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, işin esası incelenip oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir….” gerekçesiyle oy çokluğuyla karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
11. Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.12.2011 tarihli ve 2011/893 Esas, 2011/1259 Karar sayılı kararı ile; 6183 sayılı Kanun’un amme alacaklarının tahsil ve takip usulünü düzenleyen özel hükümler içerdiği, bu Kanun gereğince tahsili gereken bir alacak nedeniyle genel hükümlere göre icra dairelerinde ilâmsız icra takibi yapılmasının mümkün olmadığı, aksi hâlde tüm idari para cezaları hakkında 6183 sayılı Kanun hükümlerinin göz ardı edilerek doğrudan ilâmsız icra takibi yoluna başvurulacağı gibi yasal dayanaktan yoksun bir sonuca ulaşılacağı, bu durum karşısında davaya konu edilen icra takibinin yasal dayanağı bulunmadığından itirazın reddinin yerinde olduğu gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
12. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.02.2021 tarihli ve 2017/4-1474 Esas, 2021/84 Karar sayılı kararı ile; gerekçe ile kısa karar (hüküm) arasında çelişki oluşturulmak suretiyle direnme kararı verildiği, tefhim edilen kısa karara uygun gerekçeli karar oluşturması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı oy çokluğu ile usulî nedenden dolayı bozulmuştur.
13. Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.01.2022 tarihli ve 2021/373 Esas, 2022/18 Karar sayılı kararı ile; davacı vekili duruşmaya katılmadığından işlemden kaldırılan dosyanın üç aylık yasal süre içinde de yenilenmediği gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
14. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine bu kez Özel Dairenin 21.06.2022 tarihli ve 2022/4601 Esas, 2022/9162 Karar sayılı kararı ile 6360 sayılı Kanun gereği davacı İl Özel İdaresinin tüzel kişiliği sona erdiğinden öncelikle davacı tarafın doğru bir şekilde tespit edilmesi, usule uygun taraf teşkili sonrası yargılamaya ilişkin tebligatların yapılarak işin esasına girilmesi gerekirken bu hususun gözetilmemiş olduğu gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
15. Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.05.2023 tarihli ve 2022/857 Esas, 2023/209 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin usule ilişkin bozma kararına uyulduktan sonra davanın ... Yatırım, İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı tarafından takip edildiği belirlenerek taraf teşkilinin sağlandığı, ilk direnme kararı ile taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğduğundan direnme dışında bir karar verilmesinin mümkün olmadığı, icra takibine konu edilen idari para cezasının 6183 Sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilmesi için adli yargı değil idari yargı yoluna başvurulması gerektiği gerekçesiyle dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddine ilişkin direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
16. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
17. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 3213 sayılı Maden Kanunu gereği düzenlenen idari para cezasının 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre talep edilmesinin zorunlu olup olmadığı, bu kapsamda davacı ... İl Özel İdaresi tarafından davalılar aleyhine aynı Kanun’un 12. maddesi gereğince hükmedilen idari para cezasının tahsili için 2004 sayılı İcra İflas Kanunu'na göre genel haciz yoluyla icra takibi yapılmasının mümkün olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre görevli yargı yerinin adli yargı mı yoksa idari yargı mı olduğu noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
18. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle 5177 sayılı Kanun ile değişik 3213 sayılı Kanun'un 12. maddesi gereği düzenlenen para cezalarının hukuki niteliğine değinmekte yarar bulunmaktadır.
19. 3213 sayılı Maden Kanununun para cezasının kesildiği ve icra takibinin yapıldığı tarih itibarıyla yürürlükte olan "Üretim ve Sevkiyat" başlıklı 12. maddesinin 5. fıkrasında; "Ruhsat veya işletme izni olmadan üretim faaliyetinde bulunulduğunun tespiti halinde, üretilen madene mülki idare amirliklerince el konulur. Bu kişilere, bu fıkra kapsamında üretilmiş olup el konulan ve el konulma imkanı ortadan kalkmış olan tüm madenin, ocak başı satış bedelinin beş katı tutarında idari para cezası uygulanır. Bu şekilde maden çıkartılması ve/veya sevk edilmesi Devlet malına karşı işlenmiş fiil sayılır. Bu fiili işleyenler adli takibat yapılmak üzere ilgili makamlara bildirilir. El konulan madenler, mülki idare amirliklerince satılarak bedeli özel idareye aktarılır" düzenlemesi ile Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan madenler hakkında ruhsat veya işletme izni almayan kişilerin üretim faaliyetinde bulunması hâlinde idari para cezası uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
20. Aynı Kanun'un yine para cezasının kesildiği ve icra takibinin yapıldığı tarih itibarıyla yürürlükte olan "Harç, Teminat, Cezalar ve Diğer Yaptırımlar" başlıklı 13. maddesinin son fıkrasında; "Bakanlıkça verilen idari para cezaları ve tahakkuk eden Devlet hakları ile ruhsat harçları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilmek üzere ilgili Defterdarlığa bildirilir." şeklinde düzenleme öngörülmüştür.
21. Belirtilen yasal düzenlemeler ile 3213 sayılı Kanun gereği ruhsat veya işletme izni olmaksızın maden sahalarında üretim faaliyetinde bulunan kişiler hakkında öncelikle izinsiz üretip sevkettiği madenlere el konularak zoralıma tâbi tutulacağı ve bu şekilde el konulan madenlerin mülki idare amirliğince satılarak elde edilen bedelin özel idareye aktarılacağı öngörülürken ayrıca bu kişiler hakkında üretilmiş madenin ocak başı satış bedelinin beş katı tutarında idari para cezasına da karar verileceği öngörülmüştür (Mustafa Topaloğlu, Maden Hukuku İle İlgili Makaleler, "Maden Sevkinin Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi", İstanbul, İkinci Baskı, 2021, s.310-311).
22. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun (5326 sayılı Kanun) 16. maddesinde kabahatler karşılığında uygulanacak idari yaptırımların idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğu belirtilmiş, 17. maddesinde ise idari para cezalarının 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun (6183 sayılı Kanun) hükümlerine göre tahsil edileceği öngörülmüştür.
23. Sonuç itibarıyla 3213 sayılı Kanun ile 5326 sayılı Kanun hükümleri bir arada değerlendirildiğinde eldeki davaya konu idari para cezasının 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil edilmesi gerekmektedir.
24. Bu aşamada 6183 sayılı Kanun gereği takip ve tahsili öngörülen idari para cezasının 2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nda (2004 sayılı Kanun) öngörülen genel haciz yoluyla tahsilinin mümkün olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
25. Kanun koyucu alacaklı kamu idarelerinin kamu hukuku alanında ortaya çıkan alacaklarının takip ve tahsilini 2004 sayılı Kanun'da düzenlenen özel alacakların takip ve tahsili usulünden farklı olarak 6183 sayılı Kanun'da düzenlemiştir. Bu ayrımın nedeni de 6183 sayılı Kanun'un tasarı gerekçesinde; kamu hizmetlerinin kesintiye uğramaksızın devamlı bir surette yürütülebilmesi için bu hizmetlerin karşılığını meydana getiren kamu alacaklarının belirli bir sürede ve kısa zamanda tahsilinin zorunlu olması ve kamu alacaklarının özel hukuk ilişkilerinden doğan alacaklardan mahiyet itibariyle farklı olması nedeniyle bu alacakların takip ve tahsilinin genel takip sisteminden ayrı, daha kolay ve seri bir özel takip sistemini gerektirmesi gösterilmiştir (Recep Narter, Abdullah Arıkan, "Kamu Alacaklarının Tahsil Sürecinin Belirlenmesinde İdarenin Seçimlik Hakkı Var Mıdır?", Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Durmuş Tezcan'a Armağan, Cilt 21, 2019, Özel Sayı, s.1531).
26. Kamu hizmetlerinin kurulması ve yürütülmesi için gerekli olan mali kaynağın sağlanması amacıyla devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlülüklerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilmektedir. Alacaklı kamu idareleri kamu alacaklarının tahsilinde özel alacakların tahsili için öngörülen icra veya iflas daireleri aracılığıyla takip ve tahsil yönteminden farklı olarak bu alacaklarını bir icra veya iflas dairesine başvurmaksızın doğrudan doğruya kamu gücünü kullanarak tahsil etmeye yetkilidir.
27. Kamu alacakları; 6183 sayılı Kanun'un 3. maddesinde Kanun'un 1 ve 2. maddesi kapsamına giren alacaklar olduğu ifade edilmiştir. Bu kapsamda 1. maddede; devlete, il özel idarelerine veya belediyelere ait olan asli kamu alacaklarının (vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme giderleri, vergi cezaları, para cezaları), fer'i kamu alacaklarının, kamu hizmetlerinin uygulamasından doğan kamu alacaklarının ve takip masraflarının bu kanun hükümlerine göre tahsili gerektiği belirtilirken 2. maddede ise; özel kanunlarda bu kanuna göre tahsil edileceği belirtilen alacaklar hakkında bu kanun hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir.
28. Sonuç olarak kamu alacaklarının tahsili için 6183 sayılı Kanun'da özel bir takip olanağı getirilmiş olup bu alacakların özel hukuk hükümlerine dayanılarak dava ve takip konusu yapılması mümkün değildir. Zira bu alacakların 6183 sayılı Kanun'a göre takip ve tahsil edilmeleri hususu kanunun gerekçesinde de belirtildiği gibi kamu düzeni ile ilgilidir.
29. Ayrıca 6183 sayılı Kanun'un yukarıda belirtilen hükümleri ile 2004 sayılı Kanun'un 47. maddesinde yer alan "Para cezasiyle diğer hukuku amme borçlarının takibi hakkındaki kanunlar hükmü mahfuzdur. Şu kadar ki, Devletin bir akitten veya haksız bir fiilden doğan alacakları hakkında bu kanunun hükümleri cereyan eder" hükmü birlikte değerlendirildiğinde, kamu alacağının tahsilinde 6183 sayılı Kanun'un uygulanması gerektiği hususunda idare takdir yetkisi ile değil bağlı yetki ile donatılmıştır. İdarenin belirli hukuki durum veya olay karşısında mevzuatta önceden saptanmış olan belirli bir işlemi yapmak ya da belirli bir eylemde bulunmak zorunda olması bağlı yetkiyi ifade etmekte olup, idare eldeki davada da yasal düzenlemeler gereği bağlı yetki kapsamında idari para cezasını 6183 sayılı Kanun'a göre takip ve tahsil etmek zorunda olup takibin 2004 sayılı Kanun'a göre yapılması hukuka aykırılık oluşturmaktadır.(Narter, Arıkan, s. 1538 vd.).
30. Kamu alacaklarının tahsil sürecinde idarenin bu süreci belirleme konusunda seçimlik veya takdir hakkı olmadığı doğrudan doğruya bağlı yetkisi bulunduğu ve bu kapsamda idari yolla takip ve tahsili gereken bir alacağını genel haciz yoluyla takip etmesinin yasal dayanağının olmadığı sonucuna varılmış olmakla birlikte eldeki davada kamu alacağı niteliğindeki bu alacak için 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre değil 2004 sayılı Kanun'a göre icra takibi yapılmış ve itiraz üzerine duran takibin devamı için itirazın iptali davası açılmıştır. Bu nedenle itirazın iptali davasının idari yargı kolunda görülmesinin mümkün olup olmadığı hususunu açıklığa kavuşturmak gerekmektedir.
31. 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun (2576 sayılı Kanun) ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda (2577 sayılı Kanun), bölge idare mahkemesi, idare mahkemesi ve vergi mahkemelerinin işleyişi ile ilgili genel hükümler düzenlenmiş, idari dava türleri, idari yargı yetkisinin sınırı ile idare mahkemesinin görevlerinin ne olduğu açıkça belirlenmiştir. 2577 sayılı Kanun'un “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” kenar başlıklı 2. maddesi;
"İdari dava türleri şunlardır:
a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.
2. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler.
3. (Mülga: 2/7/2018 - KHK-703/185 md.) " şeklinde düzenlenmiştir.
32. Bu maddeye göre, idari davalar; idari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ve kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olup kural olarak idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel kişilerine karşı açılan davalara bakılmaktadır.
33. Bir başka ifadeyle 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi gereğince idarenin işlem ve eylemlerine karşı açılan davalar idari yargı kapsamına alınmıştır. O hâlde idarenin şahıslar aleyhine açtığı davalar bu kapsama girmemektedir.
33. Eldeki dava, idari para cezasının tahsili amacıyla başlatılan ilâmsız takibe yönelik itirazın 2004 sayılı Kanun'un 67. maddesi gereğince iptali istemine ilişkindir.
34. İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesinde "İtirazın İptali" başlığı altında; "(Değişik: 18/2/1965-538/37 md.)
(Değişik birinci fıkra: 17/7/2003-4949/15 md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir...." şeklinde düzenlemeye yer verilmek suretiyle itirazın iptali davalarının açıkça adli yargının görev alanı içine girdiği belirlenmiştir.
35. İtirazın iptali davasının konusu icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, gerek maddi hukuk gerekse de yargılama usulü bakımından genel hükümlere yani 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na (6100 sayılı Kanun) tâbidir. İtirazın iptali davasında görevli mahkeme 6100 sayılı Kanun'un 1 ilâ 4. maddelerine göre belirlenir. İtirazın iptali davası takip alacaklısı tarafından ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur.
36. İtirazın iptali davasının açılabilmesi ve davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için özel dava şartlarının bulunması gerekir. Buna göre itirazın iptali davasının açılabilmesi için; ilâmsız takip yapılmış olması, borçlunun yasal süresi içerisinde yapılmış geçerli bir itirazının bulunması, itirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gereklidir. Nitekim itirazın iptali davası, icra takibi ile bağlantılı olduğundan, davalı aleyhine yapılmış geçerli bir icra takibi bulunmadıkça itirazın iptali davasının da dinlenme olanağı yoktur. Başka bir ifadeyle yetkili icra dairesinde yapılmış usulüne uygun bir icra takibi bulunmadıkça, itirazın iptali davası açılamaz (Talih Uyar, Alper Uyar, Cüneyt Uyar, İcra ve İflâs Kanunu Şerhi, C.I., Ankara, Genişletilmiş Üçüncü Baskı, 2014, s.1004).
37. Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olaya gelindiğinde; yukarıda açıkça belirtildiği gibi idari para cezası niteliğindeki alacağın mahkemenin de kabulünde olduğu üzere 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsili gerektiği açıktır. Öte yandan bu hususu dikkate almaksızın genel hükümlere göre takip başlatan İdare tarafından özel hukuk tüzel kişilerine karşı açılan itirazın iptali davasının 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi kapsamında yapılan değerlendirmeler karşısında idari yargıda görülmesinin mümkün olmadığı da sabittir. Bu durumda mahkemece; icra takibi ile bağlantılı olan itirazın iptali davasında, davalılar aleyhine usul ve yasaya uygun şekilde yapılmış bir icra takibi bulunmadığı gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken davanın yargı yolu nedeniyle reddine karar verilmesi doğru değildir.
38. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, itirazın iptali davasının ön şartı olan geçerli bir takibin bulunup bulunmadığını hususunun incelenebilmesi için öncelikle yargı yolu, görev ve daha sonra özel dava şartının sırasıyla incelemesi gerektiği, bu kapsamda öncelikle yargı yolu bakımından inceleme yapılarak verilen dava dilekçesinin yargı yolu yönünden reddine ilişkin kararın yerinde olduğu, bu sebeple direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
39. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
40. Ayrıca, direnme kararının başlık kısmında "... Yatırım, İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı" yerine "..." yazılmış ise de bu yanlışlık mahallinde düzeltilebilir bir maddi hata olarak kabul edilmiş ve esasa etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
HUMK’nın 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
26.02.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Davacı ... Özel İdaresi, Maden Kanunu'na aykırılık nedeniyle davalı şirketler aleyhine uyguladığı idari para cezasının tahsili için icra dairesinde takip başlatmıştır. Takip borçlularının itirazı üzerine asliye hukuk mahkemesinde itirazın iptali davası açılmıştır.
Mahkeme yaptığı yargılama sonucunda, takibin konusunun kamu alacağı olduğunu bu tür alacaklarla ilgili davanın idari davaya konu edilmesi gerektiğini belirterek, yargı yolu nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar vermiştir. Bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, …gerçek kişiler aleyhine idari yargıda dava açılamayacağı belirtilerek işin esasının incelenmesi gerektiği… gerekçesiyle kararı bozmuştur. İlk derece mahkemesi, ilk kararındaki gerekçelerle direnme kararı vermiştir.
İlk derece mahkemesi ile Özel Hukuk Dairesi arasında dava konusu alacağın kamu alacağı olduğu konusunda ihtilaf yoktur. İhtilaf, Özel Dairenin, bozma kararında “…İdari yargı yerlerinde açılacak davalarda husumetin kimlere yönletileceğine ilişkin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 2. maddesi gereğince idari yargı yerlerinde sadece ilgili idareye karşı dava açılabileceğinden gerçek kişiler hakkında idare mahkemelerinde dava açılamaz.” hükmünün somut olayda geçerli olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Özel Daire, “..idari yargı yerlerinde sadece ilgili idareye karşı dava açılabileceğinden gerçek kişiler hakkında idare mahkemelerinde dava açılamayacağını” belirterek davanın esasının incelenmesi için kararın bozulmasına karar vermiş; ilk derece mahkemesi ise para cezalarının 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilmesi gerekirken özel hukuk hükümlerine tâbi bir alacakmış gibi icra dairesi ve mahkemeden talep edilmesinin mümkün olmadığını bu nedenle davanın adli yargıda görülemeyeceğini, dolayısıyla dava dilekçesinin yargı yolu yönünden reddine karar verilmiştir.
Görüldüğü üzere, İlk Derece Mahkemesi, takibin doğru yerde yapılmadığını dolayısıyla davanın da doğru yargı yerinde açılmadığını belirterek “yarışan iki dava şartı yokluğundan” öncelikle “yargı yolu dava şartı yokluğunu” dikkate alarak dilekçenin reddine karar vermiştir. Kanaatimizce bu karar isabetli olmuştur. Zira, asliye hukuk mahkemesi, itirazın iptali davasının ön şartı olan “geçerli bir takibin bulunup bulunmadığını” inceleyebilmesi için öncelikle Yargı yolunu (HMK md.114/1-b), sonra görevli olup olmadığını (HMK md.114/1-c) daha sonra özel dava şartını (HMK md.114/2) öncelik sırasıyla incelemesi yasal zorunluluktur.
Öte yandan Özel Dairenin, 6183/1. ve 3. maddeleri ile 3213 sayılı Maden Kanunu'nun 13/3 fıkrasına aykırı olacak şekilde takibin tahsil dairesinde başlatılması zorunluluğunu ve itiraz hâlinde 6183 sayılı Kanun'un 58. maddesi gereğince idari yargıda dava açma zorunluluğunu dikkate almadan “..idari yargı yerlerinde sadece ilgili idareye karşı dava açılabileceğinden gerçek kişiler hakkında idare mahkemelerinde dava açılamaz” şeklindeki olayla örtüşmeyen gerekçesiyle bozma kararı vermesi doğru olmamıştır. Aksine, ilk derece mahkemesinin 6183 sayılı Kanun, Maden Kanunu ve HMK’nın 114. maddesine uygun olan direnme kararını onanması gerekirken bozulmasına karar verilmesine dair Sayın Çoğunluğun kararına muhalifim.

Comments