top of page
Yazarın fotoğrafıAv. Özgür GÜL

PAYLI MÜLKİYETTE HAKKI OLMAYAN YERE TECEVAÜZ SUÇU (TCK 154/1)

TMK’nın 688. maddesinin birinci fıkrası uyarınca paylı mülkiyette birden çok kimse, maddî olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir. Bu mülkiyet türünde eşya üzerinde tek mülkiyet hakkı var ise de bu hakkı kullanan birden fazla paydaş bulunmakta, paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahip olmaktadır. Ancak paydaşlar kendi aralarında oy birliğiyle anlaşarak yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin konularda TMK’nın 689. maddesinde gösterilen istisnalar dışında kanun hükümlerinden farklı bir düzenleme yapabilirler. Yine aynı Kanun’un 693. maddesinin birinci fıkrası uyarınca paydaşlardan her biri diğer paydaşların hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı mükiyete konu maldan yararlanabilecek veya onu kullanabilecektir. Paylı mülkiyette, hak sahipleri arasında mülkiyete konu olan eşyanın kendisi ve hakkın içeriği parçalara ayrılmamıştır. Tek mülkiyet hakkı, ancak birden çok malik bulunmaktadır. Dolayısıyla bu mülkiyet türünde birden fazla malik olması nedeniyle bir malikin hakları kanun gereği diğer maliklerin hakları ile sınırlandırılmıştır. Bu anlamda paylı mülkiyete konu taşınmaz mal veya eklentileri üzerinde kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahip olan ve diğer paydaşların hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilen, onu kullanabilen paydaşın kendisine tanınan bu yetkilerin dışında gerçekleştirdiği ve TCK’nın 154. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen tecavüz niteliğindeki eylemlerinin de bu suçu oluşturacağının kabulü gerekmektedir.


Yargıtay'ın kökleşmiş kararlarında taraflar arasında fiili taksim yapılmayan paylı mülkiyete konu taşınmazlarda paydaşlardan birinin diğer paydaşların tasarruf etmesini engellemesi veya taşınmazın tamamını kullanması hâlinde TCK'nın 154/1'inci maddesindeki suçun oluşacağı cihetle, suça konu taşınmaza ilişkin olarak mahallinde teknik bilirkişiler marifetiyle yeniden keşif yapılarak, malikler arasında fiili taksim olup olmadığı, fiili taksim var ise katılana bırakılan kısma sanığın tecavüzünün bulunup bulunmadığı, fiili taksim yok ise sanığın katılanın tasarrufunu engelleyip engellemediği ve sanığın taşınmazın tamamını kullanıp kullanmadığı, yöreyi iyi bilen tarafsız yerel bilirkişiler ve tanıklardan da sorulup kesin biçimde saptandıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayini gerekeceği belirtilmiş olmakla bu hususta aşağıda tam metni sunulan Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun kararı çok detaylı bir şekilde gerekçelendirilmiştir.



YARGITAY CEZA GENEL KURULUNUN 16.06.2020 TARİH, 2017/1200 ESAS VE 2020/290 KARAR SAYILI İLAMI


Kararı Veren Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi

Mahkemesi : Asliye Ceza

Sayısı : 296-461



Hakkı olmayan yere tecavüz suçundan sanık ... ...'ün beraatine ilişkin Bergama 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 22.11.2013 tarihli ve 650-1250 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 14.04.2015 tarih ve 33328-16170 sayı ile;


"Taraflar arasında fiili taksim yapılmayan paylı mülkiyete konu taşınmazlarda paydaşlardan birinin diğer paydaşların tasarruf etmesini engellemesi veya taşınmazın tamamını kullanması hâlinde TCK'nın 154/1. madde ve fıkrasındaki suçun oluşacağı cihetle, suça konu taşınmaza ilişkin olarak mahallinde teknik bilirkişiler marifetiyle yeniden keşif yapılarak, malikler arasında fiili taksim olup olmadığı, fiili taksim var ise katılana bırakılan kısma sanığın tecavüzünün bulunup bulunmadığı, fiili taksim yok ise sanığın katılanın tasarrufunu engelleyip engellemediği ve sanığın taşınmazın tamamını kullanıp kullanmadığı, yöreyi iyi bilen tarafsız yerel bilirkişiler ve tanıklardan da sorulup kesin biçimde saptandıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayini gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.


Yerel Mahkeme ise 01.07.2015 tarih ve 296-461 sayı ile;


"...bozma kararındaki sebeplerin mahkememizce yapılan keşif sırasında kesin bir şekilde tespit edilmeye çalışıldığı, keşifte dört tanığın ifadelerine başvurulduğu, yine teknik bilirkişi marifetiyle keşif yapıldığı, taraf beyanlarının alındığı, tanıkların hiçbirinin arazinin taksim edilip edilmediği ya da sınırları hususunda bilgiye sahip olmadığı, olayla ilgili bilgi sahibi olabilecek tüm kişilerin dinlendiği, yeniden yapılacak keşifte yerel bilirkişi veya tanık olsun arazinin taksim edilip edilmediği ya da taksimin sınırları hususunda kesin ve net beyanda bulunabilecek kimselere ulaşılamayacağı, dinlenen kişilerin zaten olayı en iyi bilebilecek olan ve suça konu araziye yakın yerlerde oturan kişiler oldukları, bu nedenle mahkememiz kararının yerinde olduğu" gerekçesiyle bozmaya direnerek ilk hüküm gibi sanığın beraatine karar vermiştir.


Direnme kararına konu bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.10.2015 tarihli ve 321913 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 878-1880 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Özel Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 13.12.2017 tarih ve 402-14211 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.



TÜRK MİLLETİ ADINA


CEZA GENEL KURULU KARARI



Sanık hakkında tehdit suçundan verilen beraat hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme hakkı olmayan yere tecavüz suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.


Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.


İncelenen dosya kapsamından;


Katılan ... tarafından Bergama Cumhuriyet Başsavcılığına verilen 06.08.2012 tarihli şikâyet dilekçesinde; suça konu taşınmazın 50/58 payının kendisine, 8/58 payının ise sanık ... ...’e ait bulunduğunu, sanık tarafından tehdit edildiğini, yaklaşık 4 yıldır arazisine rahatça giremediğini ve işleyemediğini, arazinin kendisine ait olan kısmını 500 TL karşılığında tanık ...'ye kiraya verdiğini ancak sanık ... ...’ün kendisinin işleyeceğini söyleyerek tarlasını kiraya vermesine engel olduğunu ve tarlanın tamamına sanığın ekim yaptığını, bu durumun iki yıl devam ettiğini, iki yıl sonra tekrar tanık ... ile arazisini sürmesi için anlaştığını, bu defa da sanığın oğlu tanık ...’ün araziyi sürmeye çalışan tanık ...'nin traktörünün önüne geçerek arazinin sürülmesine engel olduğunu, bir sonra ki yıl tanık ... ile arazisinde bulunan otları biçmesi için anlaştığını, bu defa da tanık ...'ı arayan sanığın tarladaki otlu olan kısmın biçilmesine kısmen engel olduğunu, sanığın 4 yıldır bazen arazinin tamamını bazen de arazinin yüzde ellisini kulandığını, bu şekilde kendisini sindirmeye çalıştığını, bunun üzerine avukatı aracılığı ile ortaklığın giderilmesi davası açtığını belirttiği, ekinde yer alan 20.02.2009 tarihli tapu senedinde ise İzmir ili, Bergama ilçesi, Zeytindağ köyü, Bataklık mevkisinde bulunan 113 pafta ve 3584 parsel sayılı, 5800 m² yüzölçümlü, tarla niteliğindeki taşınmazın edinme sebebinin “18/58 hissesi Halil İbrahim oğlu ... adına kayıtlı iken ipka ve satışından ve alıcının 40/58 kadim hissesi ile tevhit edilmesinden tescil edildi.” şeklinde gösterildiği, taşınmazın 50/58 hissesinin katılan ...’a, 8/58 hissesinin ise sanık ... ...’e ait olduğunun belirtildiği,


Adli Kolluk Birimi Uzlaşma Teklif Formlarına göre; katılan ...’ın 13.08.2012 tarihinde yapılan uzlaşma teklifini kabul etmediği, sanık ... ...’ün ise 22.08.2012 tarihinde yapılan uzlaşma teklifini kabul ettiği,


Kolluk tarafından düzenlenen 12.09.2012 tarihli olay yeri görgü ve tespit tutanağında; katılan ...’ın şikâyet dilekçesine istinaden 16.08.2012 tarihinde Zeytindağ beldesi, Bozyerler köyünde bulunan uyuşmazlık konusu 3584 parsel sayılı taşınmazın bulunduğu yere kadastro bilirkişisi olan Hanifi Parmaksız ile birlikte gidildiği, tarlanın girişinde sanık ... ...’e ait iki adet evin bulunduğu, tarlaya girildiğinde sanığa ait yerin ekili, dikili ve bakımlı, katılan ...’a ait yerin bakımsız olduğu bilgilerine yer verildiği,


Soruşturma aşamasında kadastro teknisyeni tarafından düzenlenen 23.08.2012 tarihli raporda; 16.08.2012 tarihinde, Zeytindağ Karakol Komutanlığının 15.08.2012 tarihli yazısına istinaden Bergama Cumhuriyet Başsavcılığının talebi doğrultusunda uyuşmazlık konusu taşınmazın bulunduğu yere gelindiği, getirilen pafta örneği ile çapının sabit sınırlardan hareketle zemine uygulandığı, söz konusu taşınmazın İzmir ili, Bergama ilçesi, Zeytindağ köyünde bulunan 3584 numaralı parsel olduğu, sanığın kullandığı yerin zeminde yer göstermelere göre el GPS aleti ile ölçüldüğü, yapılan bu ölçümler, pafta çakıştırması ve yüzölçümü hesapları neticesinde sanığın 800 m²’ye isabet eden 8/58 hissesine karşılık kullandığı ifade edilen nizalı yerin toplam 4455 m² miktarında olduğu, bu yerin 2310 m²’lik kısmının uyuşmazlık konusu 3584 parsel sayılı taşınmazın, geriye kalan 2145 m²’lik kısmın ise niza konusu olmayan 3585 parsel sayılı taşınmazın sınırları içinde bulunduğu bilgilerine yer verildiği,


Katılan ... tarafından Zeytindağ Jandarma Karakol Komutanlığına hitaben düzenlenen 24.08.2012 havale tarihli dilekçede; tanık olarak gösterdiği ...’in 24.08.2012 tarihinde dükkânına gelerek tanık olarak gösterilmesi nedeniyle sanık ... ...’ün evine gelerek uyarıda bulunduğunu, düşman kazanmak istemediği için tanıklık yapmak istemediğini, bu tip tehditlere alışkın olmadığını, sanığın tehditlerinin doğru olduğunu söylediğinin, bu sırada müşterisi olan Suat Kocaman isimli şahsın bu konuşmalara şahit olduğunun, sanığın bununla da kalmayıp diğer tanıklara da telefonla ulaşıp onları da etki altına almaya çalıştığının belirtildiği,


Kovuşturma aşamasında yapılan keşif sonrası kadastro teknisyenleri tarafından düzenlenen 24.10.2013 tarihli raporda; 23.10.2013 tarihinde mahkeme heyeti ile birlikte davaya konu taşınmazın bulunduğu yere gidildiği, pafta örneklerinin sabit sınırlardan hareketle zemine uygulandığı, davaya konusu yerin İzmir ili, Bergama ilçesi, Zeytindağ köyü, 3584 numaralı parsel olduğunun belirlendiği, CORS-GPS ölçü aleti ile gereken ölçümlerin yapıldığı, zeminde yapılan ölçüm değerleri, kadastro arşiv bilgileri ve orijinal ölçü değerleriyle hesaplanarak bilgisayar ortamında yapılan incelemeler neticesinde krokide daha önce katılan tarafından kullandığı iddia edilen kısmın alanının yaklaşık 2684 m² geldiği ve bu kısmın krokide (A) harfi ile gösterildiği, sanığın daha önce kullandığı iddia edilen kısmın alanının da yaklaşık 3569 m² geldiği, bu bölümün içinde iki adet evin bulunduğu ve bu kısmında krokide (B) harfi ile gösterildiği bilgilerine yer verildiği,


5490 sayılı Kanun’un geçici 8. maddesi uyarınca Bergama İlçe İdare Kurulunun 01.11.2018 tarihli ve 200 sayılı kararı ile sanığın soyadı “Gögün” iken “...” olarak düzeltildiği,


Anlaşılmaktadır.


Katılan ... kollukta; söz konusu araziyi aldıktan sonra iki yıl süre ile sanık ... ... tarafından ekilerek işgal edildiğini, bunun üzerine sanığın yanına oğlu ile beraber giderek “Ya işgali bırak ya da bana kira bedelini öde, yoksa başkasına kiralayacağım.” dediğini, sanığın teklifini kabul etmemesi üzerine arazinin kiralanması konusunda tanık ... ile anlaştığını, daha sonra tarlaya çalışmak için gitmesi üzerine sanık ve oğlu olan tanık ...’ün tanık Cevdet’in çalışmasını engellediklerini, tarlasına girişini engelleyen, yolu kapatan ve kendisini tehdit eden sanıktan şikâyetçi olduğunu, tarlanın kendisine ait bölümünün boşaltılmasını istediğini, uzlaşmak istemediğini,


Mahkemede; sanıktan şikâyetçi olduğunu, sanığın işlerinin bozulması nedeniyle sanıktan beş dönüm yer satın aldığını, sanığın kendisine sınır gösterdiğini, üç kez de kadastrocu çağırarak ölçüm yaptırdıklarını, bu olayların dört sene önce olduğunu, hatta sanığın kendisine sattığı araziyi iki yıl boyunca bamya ekmek suretiyle kullandığını, sanıktan kira bedeli bile almadığını, iki sene sonra Mehmet Sarıkaya isimli şahsın aracılığı ile iki araba maden dökerek tarlaya girişlerini engellediğini, tanık ...’ye kiraya vermek isteyince sanığın buna da engel olduğunu, yine tanık ...'dan tarlada bulunan otları temizleyip biçmesini isteyince sanığın onu da tehdit ettiğini, söz konusu taşınmaza ilişkin ortaklığın giderilmesi davası açtığını, bunun üzerine sanığın kendisini de tehdit etmeye başladığını, sanıktan şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini,


Keşif sırasında; sanığın beş yıl boyunca kendisini mağdur ettiğini, taşınmazın kalan kısmını da izalei şuyu davası sonucunda satın aldığını, uzlaşmak istemediğini,


Tanık ... kollukta; arkadaşı olan katılan ...’ın Bozyerler köyünde tarlası bulunduğunu, 2011 yılının Haziran ayında katılanın kendisini arayarak tarlasında ekili olan fiğ bitkisini biçmesini istediğini, bunun üzerine katılan ile birlikte söz konusu tarlaya gittiklerini, traktör ile tarlada bulunan fiğ bitkisini biçmeye başladığını, bu sırada sanığın oğlu olan tanık ...’ün kendisini arayarak tarlanın ortasında bulunan kuyudan kendi evlerine doğru olan tarafa geçmemesini söylediğini, kendisinin de tanık ...’e “Tamam orada zaten ot yok.” dediğini, bu sırada katılan ...’ın kimin aradığını sorduğunu, katılana tanık ...’ün aradığını ve sınır olarak kabul ettikleri kuyuyu geçmemesini söylediğini belirttiğini, daha sonra söz konusu kuyuyu geçmeyecek şekilde tarladaki bitkileri biçtiğini,


Kovuşturma aşamasında yapılan keşif sırasında; yaklaşık iki yıl önce katılanın tarlasındaki fiğ bitkisini biçtiği sırada sanığın kendisine seslenerek “Kuyudan öteki tarafa geçme orası benim yerim.” dediğini, zaten o sırada kuyunun diğer tarafında ekili bir şey olmadığını,


Tanık ... kollukta; söz konusu tarla niteliğindeki taşınmazın babası olan sanık tarafından satın alındığını, yaklaşık 2-3 yıl öncesinde de borçlarından dolayı tarlanın 5000 m²’lik kısmının sanık tarafından katılana satıldığını, ilk olarak tarla da sınırın başlayacağı yerin katılanın ninesinin tarla sınırından mı yoksa su kuyusunun bulunduğu yerden mi başlayacağı husususunun tanık... ile İsmail Kartal isimli şahsın bulunduğu bir ortamda tarlada yapılacak ölçümlere bırakılması konusunda anlaşıldığını, öğrendiği kadarıyla daha sonra sanığın belediyeden getirdiği fen memuruna tarlanın ölçümünü yaptırdığını ve su kuyusunun başından itibaren tarlanın sınırının belirlendiği, ancak katılanın bu sınırı kabul etmeyerek sınıra dikilen işaretleri bozduğunu, kesinlikle katılanın tarlasına gelmesi hususuna karışmadıklarını, tanık ...’nin söz konusu tarlayı sürmesine engel olmadıklarını, sadece tanık Cevdet ile karşılaşınca nereye kadar süreceğini sorduğunu, süreceği yeri göstermesi üzerine de tanık Cevdet'in yanından ayrıldığını, sanık ile ilgili iddialara ilişkin görgüye dayalı bilgisi olmadığını,


Tanık ... kollukta; yaklaşık 5-6 yıl önce katılan ...’ın tarlasını kendisine kiraya vermek istediğini, ancak sanık ... ...’ün kendisini arayarak söz konusu tarlayı kendilerinin işleyeceklerini söyleyerek kiralamamasını istediğini, bu olaydan yaklaşık 2 yıl sonra ise katılan ile arazisini sürme konusunda anlaştığını, bunun üzerine katılanın tarlasına gittiği sırada sanığın oğlu olan tanık ...’ün önüne geçerek kendisine engel olduğunu, bunun üzerine tarlayı tam olarak süremeden geri dönmek zorunda kaldığını, bu sırada tanık Adnan’ın kendisine yönelik saldırı veya hakareti olmadığını,


Kovuşturma aşamasında yapılan keşif sırasında; yaklaşık iki yıl önce katılan ...’in tarlasını ekmek amacıyla köye geldiğini, kahvenin önünde bulunduğu sırada sanığın oğlunun yanına gelerek kendisine hitaben “Kuyudan bu tarafa geçme.” dediğini, bunun üzerine kuyudan diğer tarafı sürmediğini,


Tanık ... kollukta; katılanın uzaktan akrabası, sanığın ise arkadaşı olduğunu, bu kişiler arasında arazi anlaşmazlığı bulunduğunu bu nedenle de mahkemelerinin devam ettiğini, bu anlaşmazlığın içeriğini tam olarak bilmediğini, katılan ...’ın şikâyet dilekçesinde belirttiği tehditlere ilişkin olarak sanık ... ... ile iş yerinde sohbet ettiği esnada sanığın kendisine "Benim hayatta bir tek oturduğum ev kaldı, onu da başkaları alırsa beni evden çıkarırsa ben ne yaparım, o zaman gidip Şener'i vurmam mı lazım?” dediğini ancak bunu söylerken tehdit olarak değil de çaresizliğinden dolayı söylediğini, daha sonra bu işin büyümesini ve kötüye gitmesini önlemek amacıyla sanığın söylediklerini katılana anlattığını ve bu anlaşmazlığa bir son vermeleri gerektiğini belirttiğini,


Kovuşturma aşamasında yapılan keşif sırasında; yaklaşık iki yıl önce sanıkla sohbet ettiği sırada sanığın kendisine katılan ...’in kendi oturduğu evi ve arsayı sattırmak istediğini, kendisinin de kalacak başka yer olmadığını, orasının da satılması hâlinde çaresiz kalacağını söyleyerek “Şener’i vurmam mı lazım?” dediğini, ancak bu konuşmanın aralarında geçtiğini ve sanığın bu ifadelerini katılana iletmesi için söylemediğini ancak işin daha kötüye gitmemesi için bu durumdan katılanı haberdar ettiğini,


Tanık... kovuşturma aşamasında yapılan keşif sırasında; sanığın ninesinden kalan taşınmazın bir kısmını, kuyuya kadar olan yeri sattığını, 23 milyara anlaştıklarını ancak miktarın sanığa yetmemesi üzerine 1 dönüm yeri daha ilave ettiklerini, bunun üzerine katılanın yerinin genişlediğini ve kuyunun da katılanın kısmında kaldığını ancak sınır konusunda bir türlü anlaşamadıklarını, sanığın katılanın tarlaya girişini engellediğini ya da sanığın katılanı tehdit ettiğini görmediğini, taşınmazın ilk satışında İsmail isimli şahısla beraber bulunduklarını,


İfade etmişlerdir.


Sanık ... ... kollukta; katılan ...’ın uzaktan akrabası olduğunu, uyuşmazlık konusu arazinin toplam 5800 m² olduğunu, yaklaşık olarak iki veya üç yıl öncesinde tarım kredi kooperatifine olan borcu nedeniyle bu arazinin 5000 m²'lik bölümünü katılana sattığını, geriye kalan 800 m²'lik arazinin içinde kendisine ait iki adet ev bulunduğunu, bunun dışında bir adet ahır ve yaklaşık 100 adet meyve ağacının olduğunu, yaklaşık bir yıldır katılanın bu 800 m²'lik araziyi almak için kendisini dava edip durduğunu, katılanın tarlasına girmesine hiçbir zaman engel olmadığını, her istediğinde tarlasına girip dolaştığını, katılanın kiraya vermek için anlaştığı tanık ...’ye gerek kendisinin gerekse oğlu olan tanık ...’ün engel olmadığını, yine tanık ...’ın tarladaki otları biçmesine engel olmadığını, ayrıca katılanın iddia ettiği gibi ona yönelik hakaret ve tehditte bulunmadığını,


Mahkemede; tanıklar ... ve ...’ın suça konu tarlaya girmelerine engel olmadığını, katılanın kendisini neden şikâyet ettiğini bilmediğini, katılan ile hisseli arazileri bulunduğunu ancak ölçülmüş olmadığını, kendi arazisi üzerinde evi olduğunu, aralarında taksim yapmamalarına karşın katılanın taşınmazı sattırmak istediğini, 800 m² ile 2300 m² arasındaki farkı bildiğini, kadastrocu tarafından ölçülüp taksim yapılması hâlinde bu durumu kabul edeceğini,


Savunmuştur.


5237 TCK’nın “Hakkı olmayan yere tecavüz” başlıklı 154. maddesi;


“Bir hakka dayanmaksızın kamuya veya özel kişilere ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.


Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapteden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fikrada yazılı cezalar uygulanır.


Kamuya ait veya özel suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fikrada yazılı cezalar uygulanır.” şeklinde hüküm altına alınmış iken anılan maddenin birinci fıkrası 14.03.2009 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmakla yürürlüğe giren 5841 sayılı Kanun’un birinci maddesi ile; “Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.” şeklinde yeniden düzenlenerek kamuya ait taşınmaz mal veya ekletileri bu fıkra kapsamından çıkartılıp anılan fıkrada düzenlenen suçun takibi şikâyete bağlı hâle getirilmiştir.


Anılan maddenin birinci fıkrasında bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerine yönelik gerçekleştirilmesi gereken üç ayrı seçimlik hareket düzenlenmiştir. Bunlardan birincisi; malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal etme, ikincisi; sınırlarını değiştirme veya bozma, üçüncüsü ise hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olma eylemleridir.


Bu aşamada konumuz ile ilgisi bakımından paylı mülkiyete konu taşınmaz mal veya eklentilerine ilişkin olarak paydaşlardan birinin TCK’nın 154. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen seçimlik hareketleri gerçekleştirmesi durumunda söz konusu suçun oluşup oluşmayacağının değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.


4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 688. maddesi;


“Paylı mülkiyette birden çok kimse, maddî olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir.


Başka türlü belirlenmedikçe, paylar eşit sayılır.


Paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahip olur. Pay devredilebilir, rehnedilebilir ve alacaklılar tarafından haczettirilebilir.”,


689. maddesi;


“Paydaşlar, kendi aralarında oybirliğiyle anlaşarak yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin konularda kanun hükümlerinden farklı bir düzenleme yapabilirler. Ancak, böyle bir anlaşmayla paydaşların aşağıdaki hak ve yetkileri kaldırılamaz ve sınırlandırılamaz:


1. Paylı mülkiyet konusu eşyanın kullanılabilirliğinin ve değerinin korunması için zorunlu olan yönetim işlerini yapmak ve gerektiğinde mahkemeden buna ilişkin önlemlerin alınmasını istemek,


2. Eşyayı bir zarar tehlikesinden veya zararın artmasından korumak için derhâl alınması gereken önlemleri bütün paydaşlar hesabına almak.


Taşınmazlarla ilgili anlaşmalar imzalarının noterlikçe onaylanması koşuluyla paydaşlardan birinin başvurusu üzerine tapu kütüğüne şerh verilebilir.”,


693. maddesi ise;


“Paydaşlardan her biri, diğerlerinin hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilir ve onu kullanabilir.


Uyuşmazlık hâlinde yararlanma ve kullanma şeklini hâkim belirler. Bu belirleme, paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibarıyla paydaşlar arasında bölünmesi biçiminde de olabilir.


Paydaşlardan her biri, bölünemeyen ortak menfaatlerin korunmasını diğer paydaşları temsilen sağlayabilir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.


TMK’nın 688. maddesinin birinci fıkrası uyarınca paylı mülkiyette birden çok kimse, maddî olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir. Bu mülkiyet türünde eşya üzerinde tek mülkiyet hakkı var ise de bu hakkı kullanan birden fazla paydaş bulunmakta, paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahip olmaktadır. Ancak paydaşlar kendi aralarında oy birliğiyle anlaşarak yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin konularda TMK’nın 689. maddesinde gösterilen istisnalar dışında kanun hükümlerinden farklı bir düzenleme yapabilirler. Yine aynı Kanun’un 693. maddesinin birinci fıkrası uyarınca paydaşlardan her biri diğer paydaşların hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı mükiyete konu maldan yararlanabilecek veya onu kullanabilecektir. Paylı mülkiyette, hak sahipleri arasında mülkiyete konu olan eşyanın kendisi ve hakkın içeriği parçalara ayrılmamıştır. Tek mülkiyet hakkı, ancak birden çok malik bulunmaktadır. Dolayısıyla bu mülkiyet türünde birden fazla malik olması nedeniyle bir malikin hakları kanun gereği diğer maliklerin hakları ile sınırlandırılmıştır. Bu anlamda paylı mülkiyete konu taşınmaz mal veya eklentileri üzerinde kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahip olan ve diğer paydaşların hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilen, onu kullanabilen paydaşın kendisine tanınan bu yetkilerin dışında gerçekleştirdiği ve TCK’nın 154. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen tecavüz niteliğindeki eylemlerinin de bu suçu oluşturacağının kabulü gerekmektedir. Nitekim Yargıtay uygulamaları da bu yönde gelişmiştir.


Öte yandan öğretide de; “Paylı (müşterek) veya elbirliği ile (iştirak halinde) mülkiyete konu olan bir mal, ortak maliklerden her biri bakımından başkasına ait bir maldır. Nitekim, hırsızlığın, paylı veya elbirliği ile mülkiyete konu olan mal üzerinde işlenmesi, hırsızlığın hafifletilmiş hali olarak kabul edilmiştir. Ortaklardan biri tarafından taşınmaza veya eklentilerine diğer ortakların rızasına aykırı olarak el atılması hâlinde söz konusu suç oluşur.” (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul 2007, Beta Yayınevi, 1. bası, Cilt I. s.398.), “Üzerinde müşterek veya iştirak halinde mülkiyet kurulu taşınmazlar da bu suçun konusunu oluşturabilir.” (Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2017, Seçkin Yayınevi, 12. bası, s. 675.) şeklinde Yargıtay uygulamalarına paralel görüşler ileri sürülmüştür.


Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;


İzmir ili, Bergama ilçesi, Zeytindağ köyü, Bataklık mevkisinde bulunan 113 pafta ve 3584 parsel sayılı, 5800 m² yüzölçümlü, tarla niteliğindeki taşınmazın olay tarihi itibarıyla 8/58 hissesinin sanık ... ...’e, 50/58 hissesinin ise katılan ...’a ait olduğu ve katılanın söz konusu taşınmazı kullanmasının sanık tarafından engellendiği iddia edilen somut olayda;


Tanıklar ..., ..., ... ve...’in beyanlarına göre inceleme konusu tarla niteliğindeki taşınmazın 50/58 hissesine karşılık gelen kısmının katılan ... tarafından satın alınmasından sonra bu tarlanın 8/58 hissesine sahip olan sanık ... ...’ün tarlanın ortasında bulunan su kuyusunu aralarında sınır olarak kabul ettiği ancak bu hususun katılan ... tarafından kabul edilmemesi nedeniyle taraflar arasında paylı mülkiyete konu taşınmazın kullanımına ilişkin bir anlaşmazlık doğduğu bu nedenle de sanığın su kuyusu ile kendi evinin bulunduğu taşınmaz bölümüne katılanın geçmesini istemediği, yine sanığın mahkemede alınan savunmasında katılan ile hisseli taşınmazları bulunduğunu ancak bu taşınmaza ilişkin ölçüm ve taksim işlemleri yapılmadığını, eğer kadastrocu tarafından ölçüm ve taksim işlemi yapılırsa bunu kabul edeceğini beyan ettiği anlaşılmakla sanık ile katılan arasında paylı mülkiyete konu taşınmaz hakkında her bir paydaşın kullanacağı yerin belirlenmesine ilişkin bir anlaşma bulunmadığının diğer bir ifade ile taraflar arasında fiili bir taksim işleminin yapılmadığının kabulünün gerektiği, diğer taraftan katılanın şikâyet dilekçesinde ve kolluk ifadesinde sanık tarafından uyuşmazlık konusu taşınmazın ya tamamının ya da yüzde ellisinin kullanıldığının iddia edilmesi ve taşınmazın kendisine ait bölümünün boşaltılmasını istemesi üzerine 16.08.2012 tarihinde kadastro bilirkişisinin de katılımı ile kolluk tarafından olay mahalline gidilerek sanığa ait olduğu belirtilen yerin ekili, dikili ve bakımlı olduğuna ilişkin görgü ve tespit işleminin yapılması ayrıca kadastro bilirkişisi tarafından sanığın 800 m²’ye denk gelen hissesine karşılık kendi payını aşacak ve katılanın payına tecavüz edecek şekilde suça konu taşınmazda 2310 m²’lik yeri kullandığının tespit edilmesi, mahkemece mahallinde yapılan keşif sırasında inceleme konusu hakkı olmayan yere tecavüz olayı ile ilgili bilgisi olan tanıklar ..., ... ve...’in ifadelerinin alınması, yapılan keşif sonrası düzenlenen 24.10.2013 tarihli bilirkişi raporunda da suça konu taşınmazda katılanın kullandığı kısmın 2684 m², sanığın kullandığı kısmın ise 3569 m² olduğu bilgilerine yer verilmesi karşısında sanığa atılı suçun sabit olup olmadığının tespiti bakımından eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulmadığı kabul edilmelidir.


Bu itibarla, Özel Dairenin eksik araştırma bulunduğu yönündeki bozma nedenlerine karşı Yerel Mahkemenin gösterdiği direnme gerekçelerinin isabetli olduğuna, dosyanın, mevcut deliller çerçevesinde suçun sabit olup olmadığına dair temyiz incelemesi yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.


SONUÇ:


Açıklanan nedenlerle;


1- Bergama 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.07.2015 tarihli ve 296-461 sayılı suçun sabit olup olmadığının tespiti bakımından eksik araştırma bulunmadığına ilişkin gösterdiği direnme gerekçelerinin İSABETLİ OLDUĞUNA,


2- Dosyanın, mevcut deliller çerçevesinde temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.06.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.


KARARIN TAM METNİNİ BURADAN İNDİREBİLİRSİNİZ




197 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page