Av. Bilgi GÜL & Av. Özgür GÜL
ÖZET
Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının dava dilekçesinde yer verdiği iddialarına ilişkin ... ... ..., ... ..., ... ..., ... ... ve ortak çocuk ... ... ...'u dinlettiği, ... ...'in tarafların komşusu olduğu, geçimsizliğe ilişkin bilgisinin davacıdan duyuma dayalı olduğu, görgüye dayalı bilgisinin bulunmadığı, davacının abisi olan ... ve ...'in karı-koca oldukları ve geçimsizliğe ilişkin bilgilerinin yine duyuma dayalı olduğu, davacının annesi olan ... ise kötü bir olaya şahit olmadığını ancak davalının işlerinin iyi olmaması nedeni ile kızına maddi anlamda destek olmak zorunda kaldığını belirtmiştir. Ortak çocuk ... ise babasının asgari ücretle çalıştığını ve aldığı parayı eve harcadığını babasından istediği zaman para alabildiğini, babasının sorumsuz olduğuna ilişkin olarak verdiği örnek bir olayda "babasından bir şey istediğinde git annenden iste şeklinde cevap verdiğini" beyan etmiştir. Gerçekten de genel ifadelerin kullanıldığı, davalıya somut şekilde kusur izafe edilmediği, çoğunluğu davacıdan duyuma dayalı olduğu anlaşılan bu beyanların, Özel Daire bozma kararında belirtilen sebeplerle boşanma davalarındaki geçimsizliğe ilişkin kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağının kabulü gerekir.
KARAR
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/165 E., 2022/673 K.
KARAR : İstinaf itirazlarının esastan reddine
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13.12.2021 tarihli ve 2021/8334 Esas ve 2021/9496 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince kusur tespitine yönelik istinaf talebinin kabulü ile gerekçenin düzeltilmesine, sair istinaf itirazlarının esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili 31.12.2015 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 28.06.1997 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının olduğunu, evliliğin ilk yıllarında erkeğin eşine bağımsız konut temin etmediğini, eşlerin davalının ailesi ile birlikte yaşadıklarını, bu dönemde müvekkilinin hizmetçi gibi kullanıldığını, davalının ailesinin yönlendirmesi ile hareket ettiğini, düğünde takılan ziynet eşyalarının davacıdan alındığını, davalı eşin birlik görevlerini yerine getirmediğini, eşine ekonomik şiddet uyguladığını, müvekkilinin evin ihtiyaçları için ailelerden yardım istemek zorunda kaldığını, 2001 yılında tarafların kendi evlerine çıkmasına rağmen sorunların devam ettiğini, ortak çocuğun isminin dahi davacıya sorulmadan kayınpederi tarafından konulduğunu, eşlerin son tartışması üzerine davalının evden ayrıldığını, davalının babasının davacıyı tehdit ettiğini, erkek eşin müvekkilinden habersiz ortak konutun kilidini değiştirdiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına 1.000,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 2.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili 04.04.2016 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, düğünde takılan altınların ortak kuaför dükkânı açmak için kullanıldığını, işyerinin zarar etmesi nedeni ile kapandığını, müvekkilinin bir eş ve aile babası olarak tüm sorumluluklarını yerine getirdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 03.04.2018 tarihli ve 2015/1025 Esas, 2018/329 Karar sayılı kararı ile; tarafların 28.06.1997 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, tarafların bağımsız konut edinmelerine rağmen erkeğin ailesinin tarafların aile hayatı ve ilişkilerine karıştığı, erkeğin annesinin davacı kadına aşağılayıcı ifadeler kullandığı, erkeğin sorunların çözümünde sürekli anne ve babasını araya koyduğu, ortak çocuğun isminin davalının babası tarafından konulduğu, erkeğin bu hususta tepki vermeyerek pasif kaldığı, davalının düzenli bir gelirinin bulunmadığı, tarafların ailelerinin maddi desteği ile evin ihtiyaçlarının karşılandığı, ortak konuta ait kilidin davalı erkek eş tarafından değiştirilmesi nedeniyle kadının ailesinin yanına gitmek zorunda kaldığı, anlatılan nedenlerle boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, çocuk yararına 200,00 TL tedbir-iştirak, kadın eş yararına 250,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi tazminat ödenmesine, davacının manevi tazminat talebinin ise reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı tarafından istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 11.01.2021 tarihli ve 2019/1575 Esas, 2021/15 Karar sayılı kararı ile; hükmün kusur tespitine ilişkin vakıalar yönünden gerekçesinin düzeltilmesine, boşanmaya sebep olan olaylarda evine karşı ilgisiz olan ve evin kilidini değiştiren erkeğin tam kusurlu olduğu yönündeki kabul doğru ise de bunun dışındaki diğer vakıaların evlilik birliğinin devamı nedeniyle erkeğe kusur olarak yüklenmeyeceğinden, bunun dışında kalan itirazların esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "...İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, kadının boşanma davasının ve ferilerinin kabulüne karar verilmiş, ilk derece mahkemesince verilen bu karar, davalı erkek tarafından istinaf edilmiştir. Bölge adliye mahkemesince yapılan inceleme sonucunda; erkeğin kusur belirlemesi yönünden istinaf taleplerinin kabulu ile gerekçenin erkeğin evine karşı ilgisiz olduğu ve evin kilidini değiştirdiği şeklinde düzeltilmesine ve erkeğin yine de tamamen kusurlu olduğuna karar verilmiştir.
Türk Medeni Kanunu'nun 166/1-2 nci maddesi uyarınca boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanunu'nun 166/1 inci maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir,..."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; tanık beyanlarına göre erkeğin sorumsuz olduğu ve eve erkeğin ailesinin katkı sağladığının anlaşıldığı, ayrıca davalı erkek ve vekilinin 28.03.2017 tarihli oturumda zapta geçen beyanlarında "şahsi eşyalarını almak istemesi ve kadının buna müsaade etmemesi üzerine mecbur kalarak çilingir vasıtası ile kapının açıldığı daha sonra anahtarının değiştirilip, yeni anahtarın yerinin kadına söylendiği" ifade ettikleri gözetildiğinde erkeğin müşterek hanede yaşamadığı bir dönemde sebep ve saikı ne olursa olsun evin kilidini değiştirdiği ve bunu da tevil yollu ikrar ettiği, tanık olarak ... ...'nün görgüye dayalı olmasa da davalının bu ikrarını doğruladığı dolayısıyla ortak evin kilidinin davalı erkek tarafından değiştirildiği vakıasının ispat edildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde; davanın kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek hükmün bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; toplanan delillere göre boşanmaya sebep olan olaylarda davalı eşten kaynaklanan kusurlu bir davranışın ispat edilip edilemediği, buradan varılacak sonuca göre tarafların boşanmalarına karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesi.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
2. Bilindiği üzere 4721 sayılı Kanun'un "Evlilik birliğinin sarsılması" başlıklı 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir" hükmünü taşımaktadır.
3. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
4. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki "birlik artık sarsılmıştır" diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (4721 sayılı Kanun md. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 Esas, 2015/2795 Karar sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (4721 sayılı Kanun md. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
5. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, ferileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise "kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş" şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da "kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine" karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
6. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (4721 sayılı Kanun md. 166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (4721 sayılı Kanun md. 166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların 4721 sayılı Kanun'un 166/2 nci maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim "ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı" kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir.
7. Eldeki davaya gelince; tarafların 28.06.1997 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, İlk Derece Mahkemesince kabul edilen olaylara göre tarafların bağımsız konut edinmelerine rağmen erkeğin ailesinin tarafların aile hayatına karıştığı, erkeğin annesinin davacı kadına aşağılayıcı ifadeler kullandığı, erkeğin sorunların çözümünde sürekli anne ve babasını araya koyduğu, ortak çocuğun isminin davalının babası tarafından konulduğu, erkeğin bu hususta tepki vermeyerek pasif kaldığı, davalının düzenli bir gelirinin bulunmadığı, tarafların ailelerinin maddi desteği ile evin ihtiyaçlarının karşılandığı, ortak konuta ait kilidin davalı erkek eş tarafından değiştirilmesi nedeniyle kadının ailesinin yanına gitmek zorunda kaldığı gerekçesiyle erkeğin tam kusurlu olduğu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiştir. Hükmün davalı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi kusur belirlemesini erkek yararına düzelterek, erkeğin evine karşı ilgisiz olduğu ve evin kilidini değiştirdiği şeklindeki kusurlu davranışlarıyla evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olduğu gerekçesine yer vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı sadece davalı tarafından temyiz edilmiş, Özel Dairece yapılan temyiz incelemesinde, dinelenen tanık beyanlarının ortak hayatın sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığını ispata yeterli olmadığı gerekçesiyle davanın reddi gerektiğinden bahisle hüküm bozulmuştur.
8. Direnmeye konu somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesince direnme öncesi erkek yararına verilen "kusur belirlemesinin düzeltilmesine" ilişkin 11.01.2021 tarihli karar, davacı tarafından temyiz edilmediğinden, eldeki boşanma davasındaki uyuşmazlık erkeğin "evine karşı ilgisiz olup olmadığı ve ayrıca evin kilidini değiştirip değiştirmediği" şeklindeki kusurlu davranışların tanık beyanları ile ispat edilip edilemediği noktasında kalmıştır.
9. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının dava dilekçesinde yer verdiği iddialarına ilişkin ... ... ..., ... ..., ... ..., ... ... ve ortak çocuk ... ... ...'u dinlettiği, ... ...'in tarafların komşusu olduğu, geçimsizliğe ilişkin bilgisinin davacıdan duyuma dayalı olduğu, görgüye dayalı bilgisinin bulunmadığı, davacının abisi olan ... ve ...'in karı-koca oldukları ve geçimsizliğe ilişkin bilgilerinin yine duyuma dayalı olduğu, davacının annesi olan ... ise kötü bir olaya şahit olmadığını ancak davalının işlerinin iyi olmaması nedeni ile kızına maddi anlamda destek olmak zorunda kaldığını belirtmiştir. Ortak çocuk ... ise babasının asgari ücretle çalıştığını ve aldığı parayı eve harcadığını babasından istediği zaman para alabildiğini, babasının sorumsuz olduğuna ilişkin olarak verdiği örnek bir olayda "babasından bir şey istediğinde git annenden iste şeklinde cevap verdiğini" beyan etmiştir. Gerçekten de genel ifadelerin kullanıldığı, davalıya somut şekilde kusur izafe edilmediği, çoğunluğu davacıdan duyuma dayalı olduğu anlaşılan bu beyanların, Özel Daire bozma kararında belirtilen sebeplerle boşanma davalarındaki geçimsizliğe ilişkin kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağının kabulü gerekir.
10. Bölge Adliye Mahkemesince direnme karar gerekçesinde evin kilidinin davalı tarafından değiştirildiğine dair iddianın ispatında esas alındığı anlaşılan davalı ve vekilinin 28.03.2017 tarihli duruşmadaki beyanları incelendiğinde ise her ne kadar çilingir vasıtasıyla anahtarın değiştirildiği kabul edilmişse de yeni anahtarın yerinin kadına söylediğinin de ifade edildiği, dolayısıyla davalının davacı tarafından ileri sürülen bu vakıayı hukuksal açıdan ileri sürülenden farklı olduğunu belirterek kabul ettiği, bu yöndeki bir beyanın diğer tarafı ispat külfetinden kurtardığından söz edilemeyeceği, sonuç olarak somut olayda evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ispata elverişli bulunmayan beyan ve delillere itibar edilerek boşanmaya karar verildiği anlaşılmaktadır.
11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, somut olayda davalının kusurlu davranışlarının ispat edildiği ve dolayısıyla direnme kararının onanması gerektiği görüşü ile kusura dayalı boşanma kararı verilmesi ilkesinden vazgeçilmesi, boşanma davası açıldığı takdirde artık eşler ve çocuklar bakımından evlilik birliğinin korunmasında bir yarar kalmadığı kabul edilerek evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılmasının gerektiği, somut olayda da bu değişik gerekçeyle direnme kararının onaması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüşler Kurul çoğunluğunca yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.
12. O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
13. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
15.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.