Av. Bilgi GÜL & Av. Özgür GÜL
ÖZET
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun ''Kefilin hakları'' başlıklı 496. maddesinde kefilin eda ettiği şey nispetinde alacaklının haklarında ona halef olacağı öngörülmüş; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun ''Kefilin rücu hakkı'' başlıklı 596. maddesinde de kefilin alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde onun haklarına halef olacağı düzenlenmiştir.
Buna göre somut olaya dönüldüğünde dava dışı alacaklı-Denizbank ile borçlu - davalı R.. K.. arasında imzalanan 10000 TL kredi verilmesine ilişkin sözleşmenin 15.06.2009 tarihinde imzalandığı, davacı İ.. Ş..' in sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladığı görülmektedir. Davacı-kefil borcu 31.3.2011 tarihinde ödeyerek davalı Rüstem'in diğer davalı Eyüp'e 12.01.2010 tarihinde satış suretiyle devrettiği taşınmazdaki hisse yönünden eldeki davayı açmıştır. Buna göre, davacı-kefil ödeme yaptığı 31.03.2011 tarihinde alacaklı – bankanın haklarında ona halef olmuştur. Tasarrufun iptali istemi de alacaklının haklarındandır. Bu durumda kefil yönünden borcun doğum tarihinin asıl borcun doğduğu; diğer bir ifade ile kefil olduğu kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihin borcun doğum tarihi olarak kabul edilmesi gerekir.
KARAR
MAHKEMESİ : Akhisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 01/10/2013
NUMARASI : 2013/530-2013/621
Taraflar arasındaki “tasarrufun iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akhisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.04.2012 gün ve 2012/97 Esas 2012/223 Karar sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 10.06.2013 gün 2012/9203 E., 2013/8718 K sayılı ilamı ile;
(...Davacı İsmail vekili, davalı borçlu Rüstem aleyhine icra takibi yaptıklarını, borcu karşılayacak malı bulunamadığını ileri sürerek borçlunun, dava konusu taşınmazını davalı yeğeni Eyüp’e satışına ilişkin tasarrufun iptalini talep etmiştir.
Davalılar davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın satış tarihinin borcun doğum tarihinden önce olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için borcun, iptali istenen tasarruftan önce doğması dava önkoşulu olup mahkemece res'en araştırılmalıdır. Dava koşulu gerçekleşmediği takdirde işin esası hakkında hüküm kurulamaz. Somut olayda davalı borçlu Rüstem için davaya konu borç, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/10/2010 tarihli ve 2010/17-398 Esas ve 2010/497 Karar numaralı ilamında da benzer şekilde kabul edildiği üzere dava dışı banka ile imzalanan kredi sözleşmesi ile doğmuş olup bu tarihten sonraki borçlu tasarrufları için iptal davası açılması mümkündür. Hal böyle olunca davacının sözleşmesinin kefili olması ve borçlu yerine ödemeyi tasarruf tarihinden sonra gerçekleştirmiş olduğu gerekçesi ile davanın reddi isabetli değildir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili davacının, davalı ve kardeşinin bankadan aldığı krediye kefil olduğunu, kredi borcunun ödenmemesi üzerine bankanın davacı-kefil hakkında icra takibi başlattığını, davacının alacaklı - bankaya 31.3.2011 tarihinde kredi borcunu ödeyerek davalı-asıl borçlu hakkında icra takibi başlattığını, takibin kesinleştiğini, haciz için gidildiğinde haczi kabil mal bulunamadığını, yaptığı araştırmada davalı Rüstem'in 193 parselde kayıtlı taşınmazdaki hissesini abisinin oğlu olan diğer davalı E.. K..'e devrettiğini öğrendiğini, İİK 280. maddenin 2. fıkrasına göre tasarrufun alacaklılara zarar verme kastıyla yapıldığının açık olduğunu, aynı Yasanın 277 ve devam maddeleri gereği bu tasarrufun iptali gerektiğini belirterek davalılar arasındaki işlemin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı R.. K..; mal kaçırma kastının olmadığını, tasarrufun borcun doğmasından çok önce olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı E.. K.. ; davacı ile davalı Rüstem arasındaki iç ilişkiyi bilmediğini, satışın bu işlemden çok önce gerçekleştiğini ve gerçek bir satış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece; ”Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için iptali istenen tasrarrufun borcun doğumundan sonra yapılması gerekir. Bu husus dava şartı olup mahkemece resen dikkate alınmalıdır. Davalı Rüstem taşınmazını 12/01/2010 tarihinde diğer davalı Eyüp'e satmıştır. Davacı İsmail davalı Rüstem'in bankadan almış olduğu kredi borcunu kefil olarak 31/03/2011 tarihinde ödemiştir. BK.nın 496. maddesine göre kefil eda ettiği şey nisbetinde alacaklının haklarında ona halef olur. Kefil ödeme yapmakla yapmış olduğu ödemeyi asıl borçludan talep edebileceğinden davacı İsmail ile davalı Rüstem arasındaki borcun doğum tarihi ödeme tarihi olan 31/03/2011'dir. İptali istenen tasarrufun yapıldığı tarih ise 12/01/2010'dur. Bu hali ile iptali istenen tasarruf borcun doğumundan önce yapılmıştır'' gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; ''...kefilin alacaklının haklarına halefiyeti alacaklının hakları tatmin edildiği anda doğar. Kefilin ödeme yapması ile ilk alacak başka bir alacağa dönüşür ve alacaklının hakkından bağımsız olan yeni bir hak meydana gelir.
Kefilin bütünü ile alacaklının yerine geçtiği kabul edilirse halef mevcut bir hakkı devralmış olacak ve bu suretle o borca ilişkin olarak işlemekte olan zamanaşımı ile bağlı olacaktır. Ancak kefilin nezdinde bağımsız bir hak doğduğu kabul edilirse, kefilin rücu talebinin tabi olduğu zamanaşımı, borçlunun kefili olan ödeme borcunun muaccel hale gelmesinden itibaren başlayacaktır. Her ne kadar Borçlar Kanunu'nda rücu halinde zamanaşımı başlangıç tarihine ilişkin bir düzenleme yoksa da Yargıtay'ca alacaklının tatmininden itibaren zamanaşımının başlayacağı kabul edilmektedir. Yine İsviçre Borçlar Kanunu'nda açıkça kefilin rücu hakkına ilişkin zamanaşımının alacaklıyı tatmin ettiği anda başlayacağı belirtilmiştir. Zamanaşımı konusundaki Yargıtay'ın bu uygulaması da kefilin alacağının ödeme yaptığı tarihte doğduğunu göstermektedir.''gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, kefil tarafından açılan tasarrufun iptali davasında dava önkoşulu olan tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması koşulu değerlendirilirken borcun doğum tarihi olarak kefil tarafından borcun ödendiği tarihin mi yoksa asıl borçlanma (kredi sözleşmesi) tarihinin mi esas alınacağı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere tasarrufun iptali davası, borçlu tarafından alacaklısını zarara uğratmak kastıyla gerçekleştirilen tasarruftan zarar gören alacaklının, borçlunun mal varlığından çıkarmış olduğu, mal ve hakların veya bunların yerine geçen kıymetlerin, tekrar borçlunun mal varlığına geçmesini sağlamak ve bu yolla alacağını elde etmek amacıyla ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 277. maddesine dayalı olarak açtığı davadır.
Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için; alacaklının borçluda gerçek bir alacağının olması, borcun tasarruftan önce doğması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması ve borçlu hakkında alınmış aciz belgesinin bulunması gereklidir.
Nitekim, tasarrufun iptali davasının görülebilirlik şartlarından biri olan “borcun tasarruftan önce doğması” koşulu yönünden bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.Uuşmazlığın çözümünde kefilin ödeme yaptığı tarihin borcun doğum tarihi olarak kabul edilip edilmeyeceği hususu açıklığa kavuşturulmalıdır.
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun ''Kefilin hakları'' başlıklı 496. maddesinde kefilin eda ettiği şey nispetinde alacaklının haklarında ona halef olacağı öngörülmüş; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun ''Kefilin rücu hakkı'' başlıklı 596. maddesinde de kefilin alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde onun haklarına halef olacağı düzenlenmiştir.
Buna göre somut olaya dönüldüğünde dava dışı alacaklı-Denizbank ile borçlu - davalı R.. K.. arasında imzalanan 10000 TL kredi verilmesine ilişkin sözleşmenin 15.06.2009 tarihinde imzalandığı, davacı İ.. Ş..' in sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladığı görülmektedir. Davacı-kefil borcu 31.3.2011 tarihinde ödeyerek davalı Rüstem'in diğer davalı Eyüp'e 12.01.2010 tarihinde satış suretiyle devrettiği taşınmazdaki hisse yönünden eldeki davayı açmıştır. Buna göre, davacı-kefil ödeme yaptığı 31.03.2011 tarihinde alacaklı – bankanın haklarında ona halef olmuştur. Tasarrufun iptali istemi de alacaklının haklarındandır. Bu durumda kefil yönünden borcun doğum tarihinin asıl borcun doğduğu; diğer bir ifade ile kefil olduğu kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihin borcun doğum tarihi olarak kabul edilmesi gerekir.
Uyuşmazlığa konu olayda davacı - kefilin ödeme yaptığı kredi borcunun doğum tarihi 15.06.2009, iptali istenen tasarruf tarihi 12.01.2010 olduğuna göre dava ön koşulu gerçekleşmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/10/2010 tarihli ve 2010/17-398 Esas ve 2010/497 Karar numaralı ilamında da aynı ilke benimsenmiştir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine 16.09.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.