top of page

TEVKİFAT AİDİYETİNİN, TARIMSAL FAALİYETİN VE TARIMSAL SİGORTALILIĞIN TESPİTİ DAVASI AÇILABİLİR Mİ ?

Kendi nam ve hesabına tarımsal faaliyette bulunan ancak sigortalılık tescili mevcut olmayan ve dolayısıyla bildirimsiz kalan sigortalılar yönünden 5510 sayılı Kanun'un 86 ncı maddesinde hizmet akdine tâbi çalışan sigortalılara ilişkin olarak düzenlenen hizmet tespit davasına eş değer bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Yasal düzenlemeler gereğince tarımda kendi nam ve hesabına çalışan ancak kayıt ve tescilini yaptırmayan sigortalıların hak ve yükümlülükleri kayıt ve tescil edildikleri tarihi takiben başlayacaktır. Bu itibarla kayıt ve tescil ya da tescil yerine geçen iradi prim ödemesi veya prim tevkifatı öncesine isabet eden tarımsal faaliyet ve buna dayalı sigortalılığın tespiti mümkün değildir. Öte yandan kayıt ve tescil konusundaki iradeyi ortaya koyan prim tevkifatının aidiyet ve tespitini konu alan davalarda Anayasal temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının hayata geçirilmesi, bunun yanında gerçeğe aykırı sigortalılık edinme durumlarının önlenmesi bakımından gerçeğin hiçbir kuşkuya ve duraksamaya neden olmayacak şekilde tam olarak saptanması gerekmektedir.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU'NUN 11.10.2023 TARİH, 2022/1256 ESAS VE 2023/913 KARAR SAYILI İLAMI


MAHKEMESİ : İş Mahkemesi Sıfatıyla

SAYISI : 2022/237 E., 2022/285 K.

KARAR : Davanın kabulüne

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 15.02.2022 tarihli ve 2021/9366 Esas, 2022/1866 Karar sayılı BOZMA kararı



Taraflar arasındaki tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.


Kararın davalı ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.


Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.


Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:


I. DAVA


Davacı asıl; 01.06.1996 tarihinden itibaren Kumluca İlçesi Beykonak hâlinde faaliyet gösteren dava dışı ... Tic. Ltd. Şti. ünvanlı komisyoncuya ürün sattığını, sattığı ürün bedelinden Bağ-Kur prim kesintisi yapıldığını ancak sigortalık tescili için Kuruma yaptığı başvurulardan sonuç alamadığını ileri sürerek 01.06.1996 tarihi itibari ile Bağ-Kur primi ödediğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.


II. CEVAP


Davalı ... (SGK/Kurum) vekili; 1996/06 dönemine ait tevkifat kesinti listesinde baba adı, doğum tarihi gibi zorunlu bilgiler bulunmadığından kesintinin davacıya ait olup olmadığının tespit edilemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.


III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI


A. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı


İlk Derece Mahkemesinin 05.04.2018 tarihli ve 2016/223 Esas, 2018/178 Karar sayılı kararı ile; yaptırılan kolluk araştırması, tanık beyanları, nüfus kayıtları, ziraat odası kaydı birlikte değerlendirildiğinde 19.06.1996 tarihli prim tevkifatı bulanan müstahsil makbuzunun davacıya ait olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.


B. İstinaf Yoluna Başvuranlar


İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.


C. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı


Bölge Adliye Mahkemesinin 18.04.2019 tarihli ve 2018/2499 Esas, 2019/769 Karar sayılı kararı ile; tevkifatın aidiyetinin uyuşmazlık konusu olduğu davada bu konuda delil toplanmadığı, tevkifat liste ve belgelerinde isim ve ilçe adından başka ayırtedici veri bulunmadığından komisyoncunun tanık olarak beyanına başvurulması, aynı isimde Kumluca İlçesinde kaç kişi bulunduğu Nüfus İdaresinden sorularak ilgililerin nüfus kayıtlarının getirtilmesi, gerekirse bu kişilerin, ölmüşlerse mirasçı veya hak sahiplerinin beyanına başvurulması, söz konusu tevkifata esas ürün yetiştirip yetiştirmedikleri ve giderek tevkifatın kendilerine ait olup olmadığı yönünde yeterli ve gerekli araştırma yapılması gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.


D. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı


İlk Derece Mahkemesinin 05.11.2020 tarihli ve 2019/161 Esas, 2020/258 Karar sayılı kararı ile; yapılan araştırma neticesinde davacının ... İlçesi nüfusuna kayıtlı olduğu, komisyoncu ...'ın davacının da hazır olduğu duruşmada alınan beyanında dosyada yer alan tevkifat belgeleri ile uyumlu olacak şekilde kendisinin dava dışı ... Tic. Ltd. Şti'de 1983 yılından beri komisyoncu olarak görev yaptığını, davacının çiftçilikle uğraştığını, öncesinde de çobanlık yaptığını, 1990 yılından itibaren şirkete ürün verdiğini belirttiği, bu nedenle davacının davasını ispat ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 19.06.1996 tarihli Bağ-Kur prim tevkifatı yapılan müstahsil makbuzunun davacıya ait olduğunun tespitine karar verilmiştir.


IV. İSTİNAF


A. İstinaf Yoluna Başvuranlar


İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.


B. Gerekçe ve Sonuç


Bölge Adliye Mahkemesinin 20.05.2021 tarihli ve 2021/898 Esas, 2021/1346 Karar sayılı kararı ile; davacının 1996 yılında dava dışı ... Tic. Ltd. Şti. ünvanlı sebze ve meyve komisyoncusuna teslim ettiği ürün bedellerinden 2926 sayılı Kanun kapsamında Bağ-Kur prim kesintisi yapıldığı, Kumluca İlçesinde aynı isimde kayıtlı kişi bulunmadığı, şirket yetkilisi ...'ın duruşmadaki beyanında iddiayı doğruladığı, bu nedenle tescile esas prim kesintilerinin davacıya ait olduğunun anlaşıldığı, ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.


V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ


A. Bozma Kararı


1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.


2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;


"...Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 7. maddesi delaletiyle mülga 2926 sayılı Kanunun 2, 3, 6, 9 ve 10. maddeleri ve 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendidir.


2926 sayılı Kanunun 2. maddesinde, Kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın, 3. maddenin (b) bendinde tanımlanan tarımsal faaliyette bulunanların Tarım Bağ-Kur sigortalısı sayılacakları belirtilmiştir.


Anılan Kanunun 3. maddesinin (b) bendinde "Tarımsal faaliyette bulunanlar: kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde, kamuya mahsus mahallerde ekim dikim, bakım, üretim, yetiştirme ve ıslah yollarıyla veya doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünlerinin üretimini, avlanmasını, avcılar ve yetiştiriciler tarafından muhafazasını, taşınmasını sağlayanlar veya bu ürünlerden sair bir şekilde faydalanmak suretiyle kendi adına ve hesabına faaliyette bulunanlar" olarak tanımlanmış, 5. maddesinde, sigortalı olmanın zorunlu olduğu, sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağı, 6. maddesinde ise, diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamına tabi bir işte çalışanların, çalışmaya başladıkları tarihten bir gün önce, sigortalılıklarının sona ereceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca aynı Kanunun 9.maddesi Kuruma re'sen tescil yükümlülüğü yüklemiştir.


Anılan Kanunun 10. maddesine göre ise, kayıt ve tescil işlemlerinde valilik, kaymakamlık, özel idare, belediye, muhtarlık ve nüfus idareleri kayıtları ile, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, kanunla kurulu meslek kuruluşlarının, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin T.Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi ve tarım kesimine yönelik faaliyette bulunan milli bankaların kayıtlarının esas alınacağı bildirilmiştir.


5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) maddesinde, köy ve mahalle muhtarları ile hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan tarımsal faaliyette bulunanların sigortalı olacakları, anılan Kanunun 3. maddesinde ise tarımsal faaliyetin, “Kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde veya kamuya mahsus mahallerde; ekim, dikim, bakım, üretme, yetiştirme ve ıslah yoluyla yahut doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünleri elde edilmesini ve/veya bu ürünlerin yetiştiricileri tarafından; muhafazasını, taşınmasını veya pazarlanmasını,” ifade edeceği, 7. maddenin (b) bendinde sigorta hak ve yükümlülüklerinin “tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar için tarımsal faaliyetlerinin kanunla kurulu ilgili meslek kuruluşlarınca veya kendilerince, bir yıl içinde bildirilmesi halinde kaydedildiği tarihten, bu süre içinde bildirilmemesi halinde ise bildirimin Kuruma yapıldığı tarihten” itibaren başlayacağı, 9. maddenin 1. fıkrasının 5. bendi gereği sigortalılığın “Tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar için, tarımsal faaliyetinin sona erdiği veya 6 ncı maddenin birinci fıkrasının (ı) bendi uyarınca muafiyet kapsamına girdiği yahut 65 yaşını doldurması nedeniyle talepte bulunduğu tarihten,” itibaren sona ereceği, 6. maddenin (ı) bendinde ise, Kamu idarelerinde ve Kanunun ek 5 inci maddesi kapsamında sayılanlar hariç olmak üzere, tarım işlerinde veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz işlerde çalışanlar ile tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; tarımsal faaliyette bulunan ve yıllık tarımsal faaliyet gelirlerinden, bu faaliyete ilişkin masraflar düşüldükten sonra kalan tutarın aylık ortalamasının, bu Kanunda tanımlanan prime esas günlük kazanç alt sınırının otuz katından az olduğunu belgeleyenlerin ve 65 yaşını dolduranlardan talepte bulunanların 5510 sayılı Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta hükümleri çerçevesinde sigortalı sayılmayacakları belirtilmiştir.


Kendi nam ve hesabına tarımsal faaliyette bulunan ve bildirimsiz kalan sigortalılar için 5510 sayılı Kanunun 86. maddesinde öngörülen "hizmet tespiti" davasına eşdeğer bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Anılan düzenlemede, kayıt ve tescillerini yaptırmayan sigortalıların hak ve yükümlülüklerinin kayıt ve tescil edildikleri tarihi takiben başlayacağının hükme bağlanmış olması karşısında, kayıt ve tescil, yada tescil yerine geçen iradi prim ödemesi veya prim tevkifatı öncesine isabet eden tarımsal faaliyet ve buna dayalı "sigortalılığının tespiti" söz konusu olamayacaktır.


Dosya kapsamına göre, 06/1996 dönemine ait Bağ-Kur ... primleri tevkifatı listesinde ... adına 19.06.1996 tarihinde tevkifat yapıldığı, davacının geriye dönük tescil talebini içeren 24.11.2015 tarihli başvurusunun Kurumca, tevkifat sorumlusu ... Tic. Ltd. Şti. sebze ve meyve komisyoncusu tarafından verilen tevkifat kesinti listesinde kimlik alt bilgileri belirtilmediği için kesintinin davacıya ait olup omadığının tespit edilmediği, Kumluca Kaymakamlığı İlçe Nüfus Müdürlüğü’nden gelen yazı cevabına göre ilçe nüfusunda kayıtlı ... adına bir şahsa rastlanmadığının belirtildiği, kesintinin davacıya aidiyeti tespit edilmediğinden talebinin reddedildiği, davacının tescilinin 01.10.2008 tarihinden sağlandığı, kolluk araştırmasında davacının kardeşine ait serada icar yaparak geçimini 25-30 yıldır sağladığı bilgisinin verildiği, davacının Kumluca Ziraat Odasında 23.10.1996 tarihinde başlayan kaydının devam ettiği, komisyoncu tanık beyanına başvurulduğu anlaşılmaktadır.


Mahkemece, bu tür aidiyet ve tespit davalarında gerçeğin tam olarak saptanması için, işin kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde etraflıca araştırılması gerekmektedir. Mahkemece yapılması gereken iş, Antalya İl ve Kumluca İlçe Nüfus Müdürlüğünde kayıtlı ... olup olmadığı araştırılmalı, kayıt bulunması halinde beyanlarına başvurulmalı, dinlenecek kişilerden tevkifatın aidiyeti hususunda iddiada bulunanların olması halinde dava konusu uyuşmazlığın bu kişilerin de hak alanını ilgilendirmesi nedeniyle onların da davaya dahil edilmesi sağlanarak, aidiyetin kime ait olduğu hususu şüpheye yer bırakmayacak şekilde saptanmalıdır.


Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, İlk Derece Mahkemesince eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.


O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır...." gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.


B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı


İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bozma öncesi İlçe Nüfus Müdürlüğü nezdinde inceleme yapıldığı ve ilçede davacı ile aynı ad ve soyadı taşıyan kişi bulunmadığının tespit edildiği, dosyaya sunulan kira sözleşmesi, tapu ve çiftçilik kayıtları incelendiğinde davacının bahsi geçen tarihte Kumluca'da yaşadığı, Kumluca'da tarımla iştigal eden aynı ad ve soyadında başka bir kişi ve ilçede aynı ad ve soyadı taşıyan herhangi bir kişi de bulunmadığı, bozma ilâmında il bazında araştırma yapılması gerektiği belirtilmiş ise de il bazında yapılacak araştırmanın ve çıkacak sonucun davanın esasına bir katkı sağlamayacağı gibi yargılamanın uzamasına sebebiyet vereceği, Kurumun davacının talebini reddetmesinin sebebinin davacının ilçede yaşamaması olduğu ve ilçe dışında davacı ile aynı ad ve soyadı taşıyan bir kişi olabileceğine ilişkin itirazı bulunmadığı, ürün satın alan kişinin davacının hazır olduğu duruşmada açıkça ürün satan kişinin davacı olduğunu beyan etmesi karşısında yapılacak araştırmanın sonuca etkisi olmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.


VI. TEMYİZ


A. Temyiz Yoluna Başvuranlar


Direnme kararına karşı süresi içinde davalı ... vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.


B. Temyiz Sebepleri


Davalı Kurum vekili, tevkifat sorumlusu komisyoncunun tevkifat kesintisi yapmadığı ve kesinti listesinde belirtilmesi zorunlu unsurlar bulunmadığından kesintinin davacıya ait olup olmadığının belirlenemediğini, bozma ilamında belirtilen araştırmaların yapılması gerektiğini, eksik inceleme sonucu karar verildiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.


C. Uyuşmazlık


Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Bağ-Kur prim kesintisi bulunan 1996/06 dönemine ait tevkifat listesinde ismi yazılı kişinin davacı olup olmadığının uyuşmazlık konusu olduğu eldeki davada Kumluca ilçesi yanında Antalya İl merkezi nezdinde de davacı ile aynı ad ve soyadı taşıyan kişi olup olmadığının araştırılmasının ve buradan varılacak sonuca göre bozma kararında belirtilen araştırma ve incelemelerin yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.


D. Gerekçe


1. İlgili Hukuk


5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7 nci maddesi; 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu'nun (2926 sayılı Kanun) 2, 3, 5, 6, 7, 9, 10 ve 36 ncı maddeleri ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu 4 Seri Nolu Uygulama Tebliği (Tebliğ) ilgili maddeleri.


2. Değerlendirme


1.Dava tevkifat aidiyetinin tespiti istemine ilişkindir.


2. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun geçici 7 nci maddesi uyarınca davanın yasal dayanağını oluşturan ve 17.10.1983 tarihinde kabul edilip 20.10.1983 tarihli ve 18197 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2926 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinin ilk hâlinde kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın tarımsal faaliyette bulunan kimselerden 22 yaşını doldurmuş erkeklerle 22 yaşını doldurmuş aile reisi kadınların bu Kanun'a göre sigortalı sayılacağı belirtilmiş, 15.04.1987 tarihli ve 3350 sayılı Kanun'un 1 inci maddesi ile eklenen fıkra ile de uygulama tarihinde 50 yaşını dolduran kadınlarla 55 yaşını dolduran erkeklerin istekleri hâlinde kapsama alınacağı hükme bağlanmıştır.


3. Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu'nun sözü edilen 2 nci maddesi 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun'un 48 inci maddesi ile değişikliğe uğramış olup madde;


"Kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın 3 üncü maddenin (b) bendinde tanımlanan tarımsal faaliyetlerde bulunanlar, bu Kanuna göre sigortalı sayılırlar.


Yukarıdaki fıkra hükmüne göre sigortalılığın tespit, tescil ve takibine ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı tarafından bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde müştereken çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.


İlk tescil tarihinde ellisekiz yaşını dolduran kadınlarla, altmış yaşını dolduran erkekler istekleri halinde kapsama alınırlar." şeklinde yeniden düzenlenmiştir.


4. Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu'nun "Tanımlar" kenar başlıklı 3 üncü maddesinin (b) bendinde "Tarımsal Faaliyette Bulunanlar: Kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde, kamuya mahsus mahallerde ekim dikim, bakım, üretim, yetiştirme ve ıslah yollarıyla veya doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünlerinin üretimini, avlanmasını, avcılar ve yetiştiriciler tarafından muhafazasını, taşınmasını sağlayanları veya bu ürünlerden sair bir şekilde faydalanmak suretiyle kendi adına ve hesabına faaliyette bulunanlar..." olarak tanımlanmıştır.


5. Bu itibarla 2926 sayılı Kanun'un 2 ve 3 üncü maddeleri kapsamında kendi nam ve hesabına tarımsal faaliyette bulunanlardan Kanun'da öngörülen belli bir yaşı dolduran kadın ve erkekler dışındakiler bakımından Tarım Bağ-Kur sigortalılığı zorunlu sigortalılık niteliğinde olup sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemez ve kaçınılamaz (2926 sayılı Kanun md.5).


6. Sigortalı sayılanlar 2926 sayılı Kanun'un 7 nci maddesi uyarınca sigortalı sayıldıkları tarihten itibaren en geç üç ay içinde Kuruma başvurarak kayıt ve tescillerini yaptırmak zorundadırlar. Bu Kanun'a göre sigortalı sayılanlardan Kanun kapsamına girdikleri tarihten itibaren üç ay içerisinde Kuruma başvurarak kayıt ve tescillerini yaptırmayanların tescil işlemi Kurumca resen yapılacak ve Kanun'un 5 inci maddesi hükmü gereğince tescil edildikleri tarihi takip eden aybaşından itibaren sigortalı sayılacaklar, hak ve yükümlülükleri ise kayıt ve tescil edildikleri tarihi takip eden aybaşından itibaren başlayacaktır.


7. Diğer yandan 2926 sayılı Kanun'un 10 uncu maddesinde kayıt ve tescil işlemlerinde valilik, kaymakamlık, özel idare, belediye, muhtarlık ve nüfus idareleri kayıtları ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, kanunla kurulu meslek kuruluşlarının, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin, tarım kredi kooperatifleri ve birliklerinin, Pancar Ekicileri İstihsal Kooperatifleri ile Birliği (Pankobirlik), Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi ve tarım kesimine yönelik faaliyette bulunan milli bankaların kayıtlarının esas alınacağı belirtilmiştir. Bu kayıtların tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmanın yasal karinesi olduğu anlaşılmaktadır.


8. Yargıtayın kararlılık kazanmış uygulaması ile de Tarım Bağ-Kur sigortalılığının kanıtlanması yönünde zirai kuruluşların kayıtları karine olarak kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 07.07.2010 tarihli ve 2010/10–359 Esas, 368 Karar; 08.02.2017 tarihli ve 2016/10-1906 Esas, 2017/215 Karar ile 15.02.2017 tarihli ve 2015/10-1283 Esas, 2017/242 Karar sayılı kararları).


9. Gelinen bu noktada belirtilmelidir ki, 2926 sayılı Kanun'un 36 ncı maddesi uyarınca Kurumun prim alacaklarını Bakanlar Kurulu kararı ile ürün bedellerinden tevkifat suretiyle tahsil etmesi mümkündür. Bu hâlde 2 nci madde kapsamına girenlerin belirtilen şekilde prim borçlarının ürün bedellerinden tevkifat suretiyle kesilerek Kuruma ödenmesi durumunda kayıt ve tescil için Kuruma başvuru olmasa dâhi bahse konu biçimde prim ödenmesi suretiyle kayıt ve tescil konusundaki iradelerini ortaya koydukları tartışmasızdır. Kurumun prim ödenmesine rağmen, sigortalıyı resen kayıt ve tescil etmemesi kanunun kendisine yüklediği resen tescil mükellefiyetine aykırılık teşkil etmektedir.


10. Nitekim 2926 sayılı Kanun'a tâbi sigortalıların ödeyecekleri primlerin ürün bedellerinden tevkif suretiyle tahsil edilmesine ilişkin olmak üzere 01.04.1994 tarihinde uygulanmaya başlanılan 03.04.1993 tarihli ve 93/4384 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ve eki 13.05.1993 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmıştır. 08.01.1994 tarihli ve 94/5173 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile de tevkifat oranı %1'e indirilmiştir. 2926 sayılı Kanun ve kararnameler kapsamında konuyu değerlendiren Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu 4 Seri Nolu Uygulama Tebliği düzenlenerek 26.03.1994 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış ve 01.04.1994 tarihinden itibaren tarım sigortalılarının prim borçlarının teslim ettiği ürün bedellerinden tevkif suretiyle tahsili ile yersiz olarak alınan tutarların ilgililere geri verilmesine ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir. Tebliğin (B) bendinde tevkifat yapacak olanlar, (C) bendinde ... primlerinin ürün bedellerinden tevkif suretiyle tahsiline ilişkin usul ve esaslar, (E) bendinde tevkifat tutarlarının Kurum hesaplarına yatırılması ve tevkifat bildirimlerinin verilmesi, (G) bendinde 2926 sayılı Kanun kapsamına girmeyenlerin durumu, (H) bendinde 2926 sayılı Kanun kapsamına giren ve prim borcu bulunmayan veya prim borcu taksitlendirilen çiftçilerin durumu ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Tebliğin (D) bendinde ise çiftçilerden ürün alımı sırasında tevkifat yapmak zorunda olan gerçek ve tüzel kişilerin söz konusu satın alma işlemleri nedeniyle mevzuat gereği düzenlemek zorunda oldukları belgelerin uygun bir yerine (gerek kendilerinde kalacak, gerek çiftçiye verecekleri örneklerde) çiftçinin ad ve soyadını, adresini, yaptıkları tevkifat tutarını, Bağ-Kur numarasını, bu numara yoksa veya bilinmiyorsa ayrıca çiftçinin baba adını, doğum tarihi ve yerini kaydetmek zorunda oldukları; çiftçilerin de Bağ-Kur primlerinin sattıkları ürün bedellerinden tevkif suretiyle ödendiğini ispatlayabilmelerinin kendilerine verilen belgeleri muhafaza etmelerine bağlı olduğu, (J) bendinde ise 2926 sayılı Kanun'un 53 üncü maddesinde, "Kurumun teftişe yetkili memurları bu Kanunun uygulanması bakımından, İş Kanununda belirtilen teftiş, kontrol ve denetleme yetkisini haizdirler." hükmünün yer aldığı, bu hükme istinaden Kurumun teftişe yetkili memurlarının çiftçilerden satın aldıkları ürün bedellerinden tevkifat yapmak zorunda olan gerçek ve tüzel kişilerin tevkifat yapıp yapmadıklarını, tevkifat tutarlarını tam olarak ve süresi içinde Kurum hesaplarına intikal ettirip ettirmediklerini tespit amacıyla anılan gerçek ve tüzel kişilerin ilgili defter, evrak ve hesaplarında teftiş, kontrol ve denetleme yetkisini haiz oldukları belirtilmiştir.


11. Konu son olarak 01.03.2013 tarihli ve 28574 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak 01.04.2013 tarihinde yürürlüğe giren Tarımsal Faaliyette Bulunanların Prim Borçlarının Sattıkları Tarımsal Ürün Bedellerinden Kesinti Yapılmak Suretiyle Tahsil Edilmesine Daire Tebliğ ile düzenlenmiştir. Bu Tebliğ'in 14 üncü maddesi ile yukarıda belirtilen 26.03.1994 tarihli Tebliğ yürürlükten kaldırılmıştır.


12. 01.04.2013 tarihinde yürürlüğe giren Tebliğ'in 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında "Ürün alımı sırasında kesinti yapmak zorunda olan gerçek ve tüzel kişiler, söz konusu satın alma işlemleri nedeniyle düzenlemek zorunda oldukları belgelere; tarımsal faaliyette bulunanların adı ve soyadını, ürün bedelini, kesinti tutarını, kesinti tarihini ve T.C. kimlik numarasını kaydetmek zorundadırlar." hükmüne yer verilmiş, maddenin devam eden üçüncü fıkrasında ise tarımsal faaliyette bulunanların prim borçlarının, sattıkları ürün bedellerinden kesinti suretiyle ödendiğini ispatlayabilmeleri ve yersiz tahsil edilen kesinti tutarlarını iade olarak alabilmeleri için birinci fıkrada belirtilen bilgilerin alıcılarca düzenlenen belgelerde eksiksiz olarak yer almasını talep etmeleri ve kendilerine verilen belgeleri muhafaza etmeleri gerektiği belirtilmiştir.


13. Kendi nam ve hesabına tarımsal faaliyette bulunan ancak sigortalılık tescili mevcut olmayan ve dolayısıyla bildirimsiz kalan sigortalılar yönünden 5510 sayılı Kanun'un 86 ncı maddesinde hizmet akdine tâbi çalışan sigortalılara ilişkin olarak düzenlenen hizmet tespit davasına eş değer bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Yasal düzenlemeler gereğince tarımda kendi nam ve hesabına çalışan ancak kayıt ve tescilini yaptırmayan sigortalıların hak ve yükümlülükleri kayıt ve tescil edildikleri tarihi takiben başlayacaktır. Bu itibarla kayıt ve tescil ya da tescil yerine geçen iradi prim ödemesi veya prim tevkifatı öncesine isabet eden tarımsal faaliyet ve buna dayalı sigortalılığın tespiti mümkün değildir. Öte yandan kayıt ve tescil konusundaki iradeyi ortaya koyan prim tevkifatının aidiyet ve tespitini konu alan davalarda Anayasal temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının hayata geçirilmesi, bunun yanında gerçeğe aykırı sigortalılık edinme durumlarının önlenmesi bakımından gerçeğin hiçbir kuşkuya ve duraksamaya neden olmayacak şekilde tam olarak saptanması gerekmektedir.


14. Somut olayda davacının, dava dışı ... Tic. Ltd Şti'nin 1996/06 dönemine ait tevkifat listesinde yer alan ... adına 19.06.1996 tarihli yapılan Bağ-Kur prim kesintisinin kendisine ait olduğunu ileri sürerek Tarım Bağ-Kur sigorta başlangıcının düzeltilmesi istemiyle Kuruma yaptığı başvurunun, tevkifat listesindeki kişinin adı ve soyadının olduğu ancak baba adı, doğum yeri ve doğum tarihi gibi alt kimlik bilgilerinin yer almadığından bahisle reddedilmesi üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.


15. Şu hâlde yukarıda değinilen mevzuat hükümleri ile yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; uyuşmazlık konusu 1996/06 dönemine ait tevkifat kesintisinin davacıya ait olup olmadığı konusunun hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde etraflıca araştırılması ve gerçeğin ortaya çıkarılması gerekmektedir. Bu nedenle tevkifat listesinde prim kesintisi yapılan kişi ile davacının aynı kişi olup olmadığının tespiti bakımından Antalya İl ve Kumluca İlçe Nüfus Müdürlüklerinden nüfusa kayıtlı ... adında biri olup olmadığı sorulmalı, kayıt bulunması hâlinde bu kişilerin beyanlarına başvurulmalı, dinlenilecek kişilerden tevkifatın aidiyeti hususunda iddiada bulunan çıkması durumunda uyuşmazlığın bu kişilerin de hak alanını ilgilendirdiği gözetilerek davaya dâhil edilmeleri sağlandıktan sonra tevkifatın kime ait olduğu şüpheye yer bırakmayacak şekilde saptanmalıdır.


16. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.


17. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında davacı ile aynı ad ve soyadı taşıyan Kumluca ilçesinde kayıtlı kimsenin olmaması, ziraat oda kaydı ve davacının ikametgahı olan Kumluca ilçesinde tarımsal faaliyette bulunması göz önüne alındığında Antalya İl bazında araştırma yapılmasına gerek olmadığı mahkemece yapılan araştırma ve inceleme yeterli olduğu, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.


18. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.


VII. KARAR


Açıklanan sebeplerle;


Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,


Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,


11.10.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.



''K A R Ş I O Y''


Hukuk Genel Kurulu önüne gelen olayda uyuşmazlık, Bağ-Kur prim kesintisi bulunan bir müstahsil makbuzunda yer alan ismin davacı olduğu konusunda yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.


Sayın Çoğunluk, eldeki davada İlk Derece Mahkemesince yapılan araştırmanın yeterli olmadığı, bu bağlamda -Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin bozma ilâmında değinildiği üzere- araştırmanın genişletilmesi gerektiği sonucuna vararak İlk Derece Mahkemesinin aksi yöndeki direnme kararının bozulmasına karar vermiştir.


Aşağıda açıklamış olduğumuz nedenlerle İlk Derece Mahkemesinin direnme ve davanın kabulü yönündeki hükmünün dosya kapsamına ve somut olayın özelliklerine uygun olduğunu düşündüğümden Çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmam mümkün olmamıştır.


Somut olayda davacı, 01.06.1996 tarihinden itibaren Kumluca-Beykonak hâlinde faaliyet gösteren ... Tarım Ürünleri Ticaret Limited Şirketi (Şirket) ünvanlı komisyoncuya ürün vermekte olduğunu ve verdiği ürünlerden dolayı Bağ-Kur prim kesintisi yapıldığını, ancak sigortalık tescili için Kuruma (SGK) yaptığı başvurulardan sonuç alamadığını ileri sürerek 01.06.1996 tarihi itibari ile Bağ-Kur primi ödediğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.


İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkeme tevkifat belgelerinde adı geçen ... isimli kişinin davacı olduğunun belirlendiği sonucuna sonucuna ulaşmıştır. Bu kapsamda kolluk araştırması, tanık beyanları, nüfus kayıtları, ziraat odası kaydı gibi deliller bir bütün olarak dikkate alınarak Şirketin 06/1996 dönemine ait tevkifat listesinde belirtilen ...'nun davacı olduğu belirlemesi yapılmıştır. Mahkeme özellikle adı geçen belgelerde komisyoncu olarak ismi geçen ...'ın tanık olarak alınan ifadesinde yer alan ve dosya kapsamındaki tevkifat belgeleri ile uyumlu olan beyanlarına vurgu yapmıştır.


Anılan karara karşı davalı SGK vekilinin istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesince -hükümde bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle- esas bakımından reddedilmiştir.


Hükmün davalı SGK vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, İlk Derece Mahkemesince yapılan araştırmayı yeterli görmemiş ve hükmün bozulmasına karar vermiştir. Bozma ilamında "Mahkemece yapılması gerek iş, Antalya İl ve Kumluca İlçe Nüfus Müdürlüğünde kayıtlı ... olup olmadığı araştırılmalı, kayıt bulunması halinde beyanlarına başvurulmalı, dinlenecek kişilerden tevkifatın aidiyeti hususunda iddiada bulunanların olması halinde dava konusu uyuşmazlığın bu kişilerin de hak alanını ilgilendirmesi nedeniyle onların da davaya dahil edilmesi sağlanarak, aidiyetin kime ait olduğu hususu şüpheye yer bırakmayacak şekilde saptanmalıdır." şeklinde bir değerlendirmeye yer verilmiştir. İlk Derece Mahkemesince ise önceki hükümde direnilmiştir.


Buna göre somut olayda söz konusu müstahsil makbuzunda yer alan ismin davacıya ait olduğunun tespiti için toplanan delillerin yeterli olup olmadığı üzerinde durulmalıdır. Bu çerçevede ilk olarak anılan makbuza dayalı olarak tespit isteminde bulunan bir başka kişinin mevcut olmadığı hatırda tutulmalıdır. Ayrıca makbuz sahibi Şirket, Kumluca ilçesinde faaliyet göstermekte olup bu ilçe nüfusuna kayıtlı ... isimli kişinin bulunmadığı Nüfus İdaresinde Mahkemeye bildirilmiştir. Davacının ise Antalya iline bağlı ... ilçesi nüfusuna kayıtlı olmakla birlikte uzun yıllardır Kumluca ilçesinde ikamet ettiği hususunda da bir tereddüt bulunmamaktadır. Nitekim 2009 yılında düzenlenen İşe Giriş Bildirgesinde de davacının adresi Kumluca ilçesinde görünmektedir.


Öte yandan davacının Kumluca Ziraat Odasında, 892 sicil numarası ile 23.10.1996 tarihinden itibaren devam eden kaydının bulunduğunu belirlemiştir. Mahkemece dinlenen iki tanık; davacının komşusu olduklarını, davacının 1990 yılından beri çiftçilik yaptığını ve yetiştirdiği ürünleri Şirkete verdiğini ifade etmişlerdir. Daha da önemlisi daha sonra dinlenen tanık ... "Şirkette 1983 yılından beri komisyoncu olarak görev yaptığını, davacıyı tanıdığını, davacının çiftçilikle uğraştığını ve evveliyatında da çobanlık yaptığını, davacının 1990 yılından itibaren kendi şirketlerine ürün vermekte olduğunu" beyan etmiştir.


Bu durumda söz konusu olgu ve delillerin Şirketin 06/1996 dönemine ait tevkifat listesinde belirtilen ... 19/06/1996 tarih 40.800.000 TL ve 408.000 TL Bağ-Kur prim tevkifatı yapılan müstahsil makbuzunun davacı ...'ya ait olduğunun tespitine yeterli olmadığını söylemek mümkün görünmemektedir. Esasen Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin bozma ilâmında da bu tespit ve olguların gerçekle bağdaşmadığı yönünde bir belirleme bulunmamaktadır.


Ancak Daire, İlk Derece Mahkemesinde ulaşılan bu tespitleri yeterli görmeyerek ... isimli başka kişilerin Antalya genelinde nüfusa kayıtlı olup olmadığının araştırılması, kayıt bulunması hâlinde beyanlarına başvurulması, dinlenecek kişilerden tevkifatın aidiyeti hususunda iddiada bulunanların olması hâlinde dava konusu uyuşmazlığın bu kişilerin de hak alanını ilgilendirmesi nedeniyle onların da davaya dâhil edilmesi gerektiğini belirtmiştir.


Somut olayda söz konusu müstahsil makbuzunu düzenleyen Şirketin, Kumluca ilçesinde faaliyet gösterdiği ve davacının 1990 yılından beridir bu ilçede ikamet ettiği belirlendiğine ve davacının çiftçilik yaptığı ve ürünlerini de makbuzun düzenlendiği 1996 yılı da dâhil olmak üzere Şirkete verdiğinin aralarında Şirket yetkilisinin de olduğu tanıklar tarafından doğrulandığına göre Dairenin neden Kumluca ilçesi kapsamında yapılan bir araştırmayı yeterli görmediği anlaşılamamaktadır. Bu bağlamda davacının Kumluca ilçesinde değil de ... ilçesinde nüfusa kayıtlı olmasının araştırmanın genişletilmesi için belirleyici bir önemi bulunmamaktadır. Zira burada önemli olan kişilerin hangi il veya ilçesinin nüfusuna kayıtlı olmaları değil nerede çiftçilik yaptıkları ve ürünlerini hangi şirkete verdikleridir.


Bu çerçevede Dairenin yaklaşımına göre hareket edildiğinde, araştırmanın Antalya iliyle sınırlı tutulmasının nedeni de belirgin değildir. Nitekim Antlaya dışında başka bir il nüfusuna kayıtlı olan kimselerin de Antalya'da veya yakın bir ilde ikamet edip yetiştirdikleri tarım ürünlerini Şirkete satmaları mümkündür. Bu yaklaşım, benzer durumlarda il bazlı araştırmayı da yeterli görmeyip ülke genelinde bir araştırma yapılması gerekliliği gibi içinden çıkılması oldukça güç bir sonucu ortaya çıkarma riski barındırmaktadır.


Ayrıca bu tür tespit davaları söz konusu olduğunda, özellikle büyükşehirlerde nüfusa kayıtlı aynı isimde yüzlerce hatta binlerce kişinin bulunabileceği hususu gözardı edilmemelidir. Bu kişilerin tümünün beyanlarına başvurulması gibi bir uygulama, tespit davalarını sonucuna ulaşılamaz bir niteliğe büründürecek, yargılama süreçleri tıkanma noktasına gelecektir.


Tüm bu hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde Şirketin 06/1996 dönemine ait tevkifat listesinde belirtilen ... 19/06/1996 tarih 40.800.000 TL ve 408.000 TL Bağ-Kur prim tevkifatı yapılan müstahsil makbuzunun davacı ...'ya ait olduğunun tespiti bakımından İlk Derece Mahkemesince yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olduğu, Dairenin bozma ilâmında belirtilen araştırmanın yapılması ihtiyacının bulunmadığı kanaatindeyim. Bu itibarla direnme kararının onanması gerektiği görüşündeyim.


Nitekim benzer bir olaya ilişkin kararın HGK prim kesintisinin yapıldığı kişi ile davacının aynı kişi olup olmadığının tespiti bakımından, davacı ile aynı isim ve soyadı taşıyan köyde yaşayan başka birisinin olup olmadığının nüfus müdürlüğü ve kolluk aracılığı ile şüpheye yer vermeyecek şekilde araştırılması ve gerektiğinde bu konuda tanık beyanlarına da başvurulması gerektiğinde değinerek araştırmanın sınırlandırılması yoluna gitmiştir (HGK'nın 10.07.2013 tarihli ve 2012/10-1833 Esas, 2013/1038 Karar sayılı kararı).


Dolayısıyla Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yapılan araştırmayı yeterli görmeyen Bozma ilâmına ve aksi yöndeki direnme kararının bozulması gerektiği sonucuna ulaşan Sayın Çoğunluğun kararına katılmıyorum.






7 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page