Davacı dava konusu taşınmazın tamamını kendi nam ve hesabına yaptığını ispatlayamadığından gerek mahkemece gerekse bölge adliye mahkemesince dosya kapsamından taşınmazın üzerindeki muhdesatın yarısının davacı tarafından diğer yarısının ise muris tarafından yapıldığı kabul edilmiştir. Ancak muhdesatın tespiti davalarında Yargıtayın ve Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre muhdesatın pay gösterilmek suretiyle yapıldığından bahisle hüküm kurulması mümkün olmayıp muhdesatın tamamının davacı tarafça yapıldığı ispatlanamadığından davacının eda davası açması gerekirken tespit davası açmakta hukuki yarar bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir. Ayrıca davayı kabul edenler yönünden ise ortaklığın giderilmesi davasında satış aşamasında bu kabul beyanlarının gözetilmesi gerekecektir.
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ'NİN 14.4.2021 TARİH, 2019/1369 ESAS VE 2021/3522 KARAR SAYILI İLAMI
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti
İLK DERECE MAHKEMESİ : İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.12.2017 tarihli ve 2013/532 Esas, 2017/490 Karar sayılı kararıyla davanın kısmen kabul, kısmen reddine karar verilmiş olup, Mahkeme hükmüne karşı davacı vekili, davalılar ... ve ... vekili, davalı ... vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesince tarafların istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiş , bu kez davacı vekili, davalılar ... ve ... vekili, davalı ... vekilinin Bölge Adliye Mahkemesi kararını ayrı ayrı temyizi üzerine Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, dava konusu muris adına kayıtlı 14427 parsele davacının 1990 yılında inşaat yapmaya başladığını, muristen 08.04.1991 tarihinde noterden gerekli yetkilerin alındığını, davacının kendi imkanları ile zeminde 1 dükkan ve 1 daire üstüne 2 daireden oluşan inşaatı yaptığını, 1992 yılında tüm birikimlerle inşaatın kabasının bitirildiğini, 1993 yılında borç para ile yeniden inşaata başlandığını, 1993 yılında kendi oturacağı dairenin bitirildiğini, 1994 yılında ise tüm inşaatı tamamladığını, davalıların ve murisin inşaat için harcama yapmadığını, binanın davacı tarafından inşa edildiğinin tespiti ile beyanlar hanesine davacı adına tescilini talep etmiştir.
Davalılar ... ve ...; binayı tamamen davacının kendi imkanlarıyla yaptığını, babalarının ya da davalıların katkılarının olmadığını belirterek davayı kabul etmişlerdir.
Davalılardan ...; dosyaya kabul beyanı içerir dilekçe sunmuşsa da daha sonra okuma yazma bilmediğini beyan ederek kabule ilişkin dilekçenin içeriğini kabul etmemiş ve davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalılar ... ve ... Vekili ; binanın murisin parasıyla yapıldığını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davacı ile murisin arsa üzerindeki binayı ortaklaşa yaptıkları, katkılarının tam olarak taraflarca açıklanmadığı ve ispat edilmediği, dolayısıyla tanık beyanlarında belirtildiği üzere yarı yarıya katkı yapmak sureti ile binanın yapılmış olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 14427 parsel sayılı 295,50 m2 yüzölçümlü arsa nitelikli taşınmaz üzerinde bulunan zemin katında bir daire bir dükkan, birinci katında iki daire bulunan iki katlı yapının 1990-1994 yılları arasında davacı ... ile babası ... tarafından inşa edildiğinin tespiti ile tapunun beyanlar hanesine binanın 1/2’sinin davacı ... 1/2’sinin muris ... mirasçılarının Bornova 2.Noterliğinin 14.02.2012 tarihli 02835 yevmiye sayılı mirasçılık payları oranında ait olduğu belirtilmek suretiyle muhdesat olarak şerh verilmesine karar verilmiş olup Mahkeme hükmüne karşı davacı vekili , davalılar ... ve ... vekili ve davalı ... vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince muhdesatın, davacı ve tarafların ortak murisi tarafından birlikte yaptırıldığı kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesi isabetli ise de; bu hususun beyanlar hanesine şerh olarak yazılmasının ve Yerleşik Yargıtay içtihatları gereğince dava değerinin kabul edilen 1/2'lik kısım üzerindeki davacı payı düşüldükten sonra davalıların hissesine karşılık gelen değer olarak alınması, harç ve yargılama giderlerinin bu değere göre belirlenmesi gerekirken taşınmazın tüm değeri üzerinden yargılama harç ve giderlerinin hesaplanması ve davalılardan tahsil oranının gösterilmemesinin hatalı olduğu gerekçesi ile İstinaf talebinde bulunan davacı vekili, davalı ... ve ... vekili ile davalı ... vekilinin istinaf istemlerinin kabulü ile; İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/532 Esas, 2017/490 Karar sayılı 04.12.2017 tarihli kararının 6100 sayılı HMK'nun 353/(1)-b.2 maddesi gereğince kaldırılmasına; davacının davasının kısmen kabulü ile 14427 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan 2 katlı binanın davacı Hasan Hüseyin oğlu ... ile babası Mehmet oğlu ... tarafından 1/2 şer hisse ile yaptırıldığının tespitine karar verilmiştir. Bu kez davacı vekili , davalılar ... ve ... vekili ve davalı ... vekili tarafından süresinde Bölge Adliye Mahkemesinin kararı temyiz edilmiştir.
Dava; muhdesat tespitine ilişkindir.
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK mad. 684/1). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK mad.718 ). 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK'nin 722, 724, 729 m.ler), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad.106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re'sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir. (HMK mad.114/1-h, 115)
Başka bir deyişle; tespit davası ile istenen hukuki koruma eda davası ile tamamen elde edilebilecekse, o zaman davacının ayrı bir tespit davası açmakta hukuki yararı olamaz. Tespit davalarının dinlenebilmeleri için genel dava koşullarından başka tespit davalarının kendine özgü koşulları olarak nitelendirilen iki özel koşula daha ihtiyaç bulunduğu kabul edilmektedir. Biri hukuki ilişki diğeri hukuki yarar olup, bu da yakın bir tehlikenin var olmasını, tehlikenin zarar meydana getirebilecek nitelikte bulunmasını ve tespit hükmünün bu tehlikeyi ortadan kaldıracak nitelikte olmasını içerir.
Somut olaya gelince; davacı dava konusu taşınmazın tamamını kendi nam ve hesabına yaptığını ispatlayamadığından gerek mahkemece gerekse bölge adliye mahkemesince dosya kapsamından taşınmazın üzerindeki muhdesatın yarısının davacı tarafından diğer yarısının ise muris tarafından yapıldığı kabul edilmiştir. Ancak muhdesatın tespiti davalarında Yargıtayın ve Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre muhdesatın pay gösterilmek suretiyle yapıldığından bahisle hüküm kurulması mümkün olmayıp muhdesatın tamamının davacı tarafça yapıldığı ispatlanamadığından davacının eda davası açması gerekirken tespit davası açmakta hukuki yarar bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir. Ayrıca davayı kabul edenler yönünden ise ortaklığın giderilmesi davasında satış aşamasında bu kabul beyanlarının gözetilmesi gerekecektir.
Görüldüğü üzere; yukarıda açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken Bölge Adliye Mahkemesince yazılı gerekçelerle muhdesatın ½ sinin davacı, ½ sinin ise tarafların murisi tarafından yaptırıldığının tespitine denilerek pay göstermek suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyize gelen taraf vekillerinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle HMK’nin 371. maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesine gönderilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 14.04.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Comments