Av. Bilgi GÜL & Av. Özgür GÜL
ÖZET
Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı, istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Zira tüzel kişilik perdesinin aralanması, tüzel kişilerin borçlarından dolayı başkalarının sorumlu tutulamayacağı ilkesinin, özellikle şirketlerin sadece sermayeleri ile sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı kuralının önemli bir istisnasını teşkil etmektedir. Görüldüğü üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmeli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 2 nci maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılma yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığı incelenmelidir. Öğreti ve uygulamada tüzel kişilik perdesinin aralanmasının genel olarak üç değişik durumda mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Birinci durum perdenin düz aralanması olarak ifade edilen şirketin borcu için şirkete ilave olarak ortakların da borçtan sorumlu tutulmasıdır. İkinci durum perdenin ters çevrilerek aralanması olarak ifade edilen ortağın borcu için ortağın yanında şirketin de borçtan sorumlu tutulmasıdır. Nihayet üçüncü durum ise somut uyuşmazlık bakımından tartışılması gereken ve perdenin çapraz aralanması olarak ifade edilen, borçlu şirketin yanında aynı ana şirkete bağlı bir kardeş şirketin sorumluluğu cihetine gidilmesidir.
KARAR
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/3623 E., 2022/3490 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne
Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek taraf vekillerinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; 29.09.2013 tarihinden itibaren davalı şirketin Sen Petersburg Yüksek Hızlı Batı Çevreyolu inşaatı işinde mobil vinç operatörü olarak iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği 04.03.2016 tarihine kadar haftanın 7 günü 08.00-12.00 ve 13.00-19.00 saatleri arasında, haftanın 2 günü ise 21.00'a kadar çalışan müvekkilinin ayda bir gün izin kullandığını, milli bayram günlerinde de çalıştırıldığını, yıllık izinlerinin kullandırılmadığını ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının çalıştığını iddia ettiği Sen Petersburg Yüksek Hızlı Batı Çevreyolu İnşaatının yapımının müvekkili tarafından üstlenilmediğini, davacı ile aralarında imzalanmış iş sözleşmesi bulunmadığını belirterek davanın pasif husumet yokluğundan aksi takdirde esastan reddi gerektiğini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 06.09.2018 tarihli ve 2016/1482 Esas, 2018/348 Karar sayılı kararı ile davacının davalı nezdinde fasılalı olarak toplam 1 yıl 4 ay 2 gün, en son aylık brüt 2.105,26 Euro ücret ile çalıştığı, iş sözleşmesi haklı neden olmaksızın feshedilen davacının ulusal bayram ve genel tatil, hafta tatili ve fazla çalışma ücret alacaklarının bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 09.02.2021 tarihli ve 2018/4639 Esas, 2021/227 Karar sayılı kararı ile davacının husumet itirazının yerinde olmadığı, ancak banka ve yurda giriş-çıkış kayıtlarına göre çalışmasının kesintisiz olduğu anlaşıldığından hizmet süresinin 2 yıl 5 ay 3 gün olarak kabulü gerektiği, davacının brüt ücretinin belirlenmesinde ve fazla çalışma hesabında isabetsizlik bulunmadığı, %50 karineye dayalı makul indirimin hakkın özünü zedeleyecek nitelikte olduğundan indirimin %40 olarak yapılması ve çalışma süresinin kesintisiz kabulü gerektiğinden yeniden hesaplama yapıldığı, davacının Rusya Hukukunun uygulanmasına dair talebinin ise dosyaya bu konudaki yasal düzenlemelerin sunulmaması ve Türk olan davacının Türk şirketin işçisi olarak çalışması sebebiyle Türk Hukukunun uygulanmasının yerinde olduğu gerekçesiyle davalının istinaf başvurusunun esastan reddine, davacının istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "....1-Taraflar arasında davanın doğru hasma yöneltilip yöneltilmediği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Yargılamanın hukuka uygun ve sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunmanın özgürce ileri sürülebilmesi ve delillerin eksiksiz olarak toplanıp tartışılabilmesi, öncelikle tarafların yargılamadan haberdar edilmeleri ile olanaklıdır. Hasımsız davalar hariç olmak üzere, dava dilekçesi ile duruşma gün ve saati karşı tarafa tebliğ edilmeden ve taraf teşkili sağlanmadan davaya bakılamaz ve yargılama yapılamaz.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Tarafta İradi Değişiklik” başlığını taşıyan 124. maddesine göre; “(1) Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. (2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır. (3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. (4) Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder.”
Somut uyuşmazlıkta, davacı işçi 29.09.2013–03.04.2016 tarihleri arasında davalı şirketin Rusya'da bulunan Yüksek Hızlı Batı Çevreyolu İnşaatı işinde çalıştığını ileri sürmüş, davalı şirket ise davacı işçinin ayrı bir özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olan dava dışı ICA Astaldi-IC İçtaş WHSD İnşaat A.Ş.'nin işçisi olduğunu savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince; hükme esas alınan rapora göre davacının organik bağ kapsamında davalıya ait yurtdışı işyerinde çalıştığı kabulü ile dava konusu alacaklardan davalı ...Ş.(Yeni ticaret ünvanı:IC İçtaş Havalimanı İnşaatları A.Ş.)’nin sorumlu olduğu kabul edilmiştir.İlk Derece Mahkemesi kararının taraflarca istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; davacının ücretinin bazı aylar “ICA ASTALDİ-IC İÇTAŞ”, bazı aylar “ICA ASTALDİ- IC İÇTAY WHSD” şirketi tarafından yatırıldığından davalı şirketin işçilik alacaklarından sorumlu tutulmasında isabetsizlik olmadığı gerekçe gösterilerek davalının istinaf başvurusunun esastan reddine hükmedilmiştir. Ne var ki, İlk Derece Mahkemesi kararı ve bu karara karşı davalı tarafından yapılan istinaf başvurusunun esastan reddi kabulü dosya içeriği ile örtüşmemektedir.
Bölge Adliye Mahkemesince, davacının ücretinin bazı aylar davalı şirketçe yatırıldığı belirtilmiş ise de dosyada bulunan banka hesap özeti incelendiğinde; dava konusu dönemde davacıya 27 defa havale yapıldığı, yapılan havalelerinin hiçbirisinde davalı ...Ş.(Yeni ticaret ünvanı:IC İçtaş Havalimanı İnşaatları A.Ş.) tarafından havale yapıldığına dair bir açıklama bulunmadığı gibi istinaf kanun yolu incelemesinde belirtilenin aksine çoğunlukla dava dışı ICA Astaldi-IC İçtaş WHSD İnşaat A.Ş.’nin unvanın tamamının ya da bir bölümünün havale açıklaması olarak belirtildiği görüldüğünden Bölge Adliye Mahkemesince yapılan değerlendirme isabetli olmadığı gibi Dairemizce incelenen emsal işçinin dosyasında(2021/9190E.-2021/14139K.) “davalı şirket ile dava dışı şirketlerin isim benzerlikleri” nedeniyle davacının taraf değişikliği talebinde bulunduğu ve dava dışı ICA Astaldi-IC İçtaş WHSD İnşaat A.Ş.’nin işveren olarak kabul edildiği birlikte değerlendirildiğinde; dava dışı ICA Astaldi-IC İçtaş WHSD İnşaat A.Ş.'nin davalı şirketten ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır.Mahkemece, bu husus dikkate alınmadan dava dışı şirket ile davalı arasında organik bağ bulunduğu gerekçesiyle davalı aleyhine hüküm kurulması hatalıdır.Davacı vekilinin talepte bulunması halinde Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124’üncü maddesi çerçevesinde değerlendirme yapılarak, taraf teşkili sağlandıktan sonra sonuca gidilmelidir.
Anılan hususlar gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
2-Kabule göre de davacı işçi iş sözleşmesinde uyuşmazlık halinde Rusya Hukuku’nun uygulanacağına dair hüküm bulunduğunu savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince, davacının bu iddiasına değer verilmeksizin, uyuşmazlığa Türk Hukuku uygulanmak suretiyle yargılama sonuçlandırılmış ve istinaf kanun yolu incelemesinde de davacının bu yöndeki istinaf başvurusu; Rusya Hukukunun uygulanmasına dair yasal düzenlemelerin dosyaya sunulmadığı ve bir Türk işçinin Türk şirketin işçisi olarak çalışması sebebiyle ülke hukukunun uygulanmasında hata olmadığı gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.
Taraflar arasında davacının işini ifa ettiği yerin Rusya ülkesinde bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Ayrıca davacı ile davalı işveren arasında orjinali Rusça ve İngilizce dilinde olan 23.09.2013 tarihli 0000792 sayılı “Fixed Term Employment Contract” başlıklı iş sözleşmesinin düzenlendiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacı tarafından sözleşmenin 8.4 maddesinde; “sözleşmeden doğacak uyuşmazlıklara Rusya Federasyonu Kanunlarının uygulanacağının kararlaştırıldığı” ifade edilmektedir. Emsal işçilerin Dairemizce incelenen dosyalarına sunulan söz konusu iş sözleşmesinin Türkçe çevirisinden, sözleşmenin 8.4 maddesi ile tarafların bir hukuk seçimi anlaşması yaptıkları anlaşılmıştır.Ayrıca davacı, dava konusu alacakların ait olduğu çalışma döneminde, davalıya ait Rusya’da bulunan işyerinde çalışmış olup, bu durumda mutad işyerinin de işçinin işini fiilen yaptığı yer olan Rusya olduğu sabittir.Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27/1. hükmü kapsamında taraflar arasında bir hukuk seçimi anlaşması bulunduğu ve mutad işyerinin de işçinin işini fiilen yaptığı yer olan Rusya olduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi de hatalı olmuştur..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile ICA Astaldı-IC İçtaş WHSD İnşaat Anonim Şirketinin tesciline dair 26.11.2011 tarihli ticaret sicil gazetesinde şirketin amaç ve faaliyet konusunun "şirketin başlıca amacı Sn. Petersuburg’daki Yüksek Hızlı Çaplı Batı Karayolunun inşaatın ve işletmesini yapmaktır." şeklinde belirlendiği, dava dışı şirketin davalı ... İçtaş İnş. San. ve Tic. A.Ş'nin Rusya’da alınan işin yapılması için yasal zorunluluklar gereği kurduğu bir şirket olduğu, dosyaya sunulan şahsi sicil dosyasına göre işverenin ICA ASTALDI-IC İçtaş WHSD İnşaat Anonim Şirketi St. Petersburg Şubesi olarak gösterildiği, davacının banka kayıtlarında ücretini yatıranın ICA Astaldı-IC İçtaş WHSD INŞAAT A.Ş. olduğu, ayrı tüzel kişiliğe sahip olan dava dışı şirketin ticaret sicil kayıtlarından ortakları arasında davalı şirketinde yer aldığı, ayrıca IC İçtaş şirketi grubuna dâhil bu şirketler arasında organik bağ bulunduğundan davalı şirketin işçilik alacaklarından sorumlu olduğu, sorumluluk yönünde verilen istinaf kararının Yargıtay tarafından onandığı, davacının yabancı ülke hukukunun uygulanmasını kabul ettiğini düzenleyen Türkçe bir sözleşme bulunmamakla dosyaya sunulan Rusça-İngilizce sözleşmedeki iki dili de davacının okuyup yazabildiğinin ispat edilemediği, dosyaya sunulan iş sözleşmesi tercümelerinin davacı ile imzalanan sözleşmeye ait olmamakla hukuk seçimi yapıldığı yönünde değerlendirme yapılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı vekili, işçiye imzalatılmış olan bir tarafı Rusça bir tarafı İngilizce olan belgeye dayanılarak dosyada Rus Hukuku uygulanmamasının yerinde olduğu ancak mutad işyerinin işçiyi koruyan hükümlerinin asgari koruma standardı olması sebebiyle fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ile hafta tatili ücret alacaklarının Rusya Federasyonu İş Kanunu'na göre hesaplanması gerektiğini, karineye dayalı indirimin ise hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Davalı vekili, dava dışı işveren Ica Astaldi Ic İçtaş Whsd İnş. A.Ş. ile müvekkili şirketin farklı tüzel kişiliklere sahip şirketler olduğunu, davacının dava dışı şirket nezdinde çalıştığından husumet yöneltilmesinin ve Rus Hukuku yerine Türk Hukukunun uygulanmasının hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı şirketten ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olan dava dışı ICA Astaldi-IC İçtaş WHSD İnşaat A.Ş. ile davalı şirket arasında organik bağ bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalıya husumet yöneltilmesinin ve davalı aleyhine hüküm kurulmasının yerinde olup olmadığı, husumet yöneltilmesinin hatalı olduğu sonucuna varıldığında davacı tarafın talebi hâlinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 124 üncü maddesi gereğince değerlendirme yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Tarafta iradî değişiklik" başlıklı 124 üncü maddesi şöyledir:
"(1) Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür.
(2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.
(3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir.
(4) Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder."
2. 4857 sayılı İş Kanunu'nun (4857 sayılı Kanun) 8 inci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, Kanunda aksi belirtilmedikçe, özel bir şekle tâbi değildir."
2. Değerlendirme
1. İşveren kavramı 4857 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinde işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar olarak belirtilmiştir.
2. Bu tanımdan da hareketle, işveren iş görme ediminin alacaklısı olan ve işçiye en üst düzeyde emir ve talimat veren kişidir. Tüzel kişilerde işin görülmesini ve talimatlara uyulmasını isteme hakları her zaman değişik kişilerde toplanmıştır. İş sözleşmesinin tarafı olan tüzel kişi işin görülmesini isteme hakkına sahip iken yönetim hakkı, bu kapsamda emir ve talimat verme yetkisi zorunlu olarak tüzel kişinin organı tarafından kullanılmaktadır (Sarper Süzek, İş Hukuku, Yenilenmiş 18. Baskı, ..., 2019, s.143-144).
3. Holdingler ve şirket topluluklarının bünyesinde her biri bağımsız tüzel kişiliğe ve hukuki varlığa sahip şirketler yer almakta olup bu durumda işverenin tespiti zorlaşmaktadır. Her ne kadar bir holding, orada çalışanların aidiyet duygusu bakımından ve personel organizasyonun vb konularda ortaya çıkan ilkeler ve uygulamalar açısından bir bütünlük arzetse de holdinge veya şirket gruplarına bağlı her şirket hukuki yapıları bakımından ayrı ayrı işveren niteliği taşımaktadır. Dolayısıyla holdinge bağlı şirketlerde çalışan işçilerin hukuken işvereni holding veya şirket topluluğu değil iş sözleşmesinin tarafı olan şirkettir.
4. Uygulamada aynı holding veya şirket grubu içinde veya bunun dışında kalan şirketlerde kimi işçilerin aynı anda birden fazla şirkete iş gördüğü görülmektedir. Bu şekilde işçi tarafı aynı olan buna karşılık birden fazla işverenin taraf olduğu bir iş ilişkisi ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucunda da işçi tarafından yerine getirilen hizmetlerin her işverenle ayrı ayrı kısmî süreli iş sözleşmesi olarak ayrıştırılması mümkün olmadığında birlikte istihdam olarak nitelendirilen çalışma şekli söz konusu olmaktadır.
5. Özellikle grup şirketlerinde ortaya çıkan bir çalışma biçiminde işçilerin bir kısmı aynı anda birden fazla işverene birlikte hizmet verebilmektedir. Bu gibi ilişkilerde işçi ile birden fazla işveren arasında tek bir iş ilişkisinin varlığı kabul edilmektedir.
6. Birlikte istihdam olgusunun varlığı her ne kadar daha çok şirket grupları içinde ortaya çıkmakta ise de bu ilişkinin kurulması için birlikte işverenlerin aynı şirket grubu içerisinde yer alması zorunlu değildir. Önemli olan aynı grup içinde yer alma değil birlikte işverenlerin işçi ile olan ilişkilerini ayrı ayrı değerlendirebilme olanağını ortadan kaldıracak şekilde işçi ile hukuki bir bağlantı içinde olmalarıdır. Ayrıca işçinin birlikte işverenlerle ayrı ayrı iş sözleşmesi yapmasına da gerek olmayıp aynı iş sözleşmesi kapsamında birden fazla işverene aynı zaman ve nitelikte iş için iş görme borcunu yüklenmesi mümkündür (Süzek, s.150).
7. Uygulamada iş hukukundan doğan yükümlülüklerden kaçınmak için bazı durumlarda bir holding veya şirketler topluluğunda ya da bunların dışında kalan şirketlerde işçiler görünüşte bir şirketin işçisi olarak gösterilmektedir. Bu duruma engel olmak için tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi geliştirilmiştir (Süzek, s.152).
8. Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı, istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Zira tüzel kişilik perdesinin aralanması, tüzel kişilerin borçlarından dolayı başkalarının sorumlu tutulamayacağı ilkesinin, özellikle şirketlerin sadece sermayeleri ile sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı kuralının önemli bir istisnasını teşkil etmektedir (Ersin Çamoğlu, " Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması", Batider, Cilt 32, Sayı 2, 2016, s.12.).
9. Görüldüğü üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmeli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 2 nci maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılma yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığı incelenmelidir.
10. Öğreti ve uygulamada tüzel kişilik perdesinin aralanmasının genel olarak üç değişik durumda mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Birinci durum perdenin düz aralanması olarak ifade edilen şirketin borcu için şirkete ilave olarak ortakların da borçtan sorumlu tutulmasıdır. İkinci durum perdenin ters çevrilerek aralanması olarak ifade edilen ortağın borcu için ortağın yanında şirketin de borçtan sorumlu tutulmasıdır. Nihayet üçüncü durum ise somut uyuşmazlık bakımından tartışılması gereken ve perdenin çapraz aralanması olarak ifade edilen, borçlu şirketin yanında aynı ana şirkete bağlı bir kardeş şirketin sorumluluğu cihetine gidilmesidir (Selçuk Öztek, Tekin Memiş, Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, ..., 2008, s. 199). Perdenin çapraz aralanması sadece ana ve kardeş şirket için değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş şirketler arasında da söz konusu olmaktadır (Gülören Tekinalp, Ünal Tekinalp, Perdeyi Kaldırma Teorisi, Reha Poroy’a Armağan, ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi, ... 1995, s. 399.).
11. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması genellikle kardeş şirketler arasında söz konusu olduğundan ana şirket ile kardeş şirket ve ortaklar arasındaki karmaşık ilişkiler zinciri net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bu noktada bu şirketlerin ekonomik anlamda bağımsız şirket vasfında olup olmadığının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Çünkü kardeş şirketler arasında perdenin aralanması teorisine başvurabilmek için tek bir iktisadi işletmenin yürütüldüğü farklı faaliyetler için birbirinden bağımsız tüzel kişiliklerin kurulmuş olması gerekmektedir. Hukuken iki farklı tüzel kişilik gibi görünen bu şirketler aslında özdeştir, alacaklılardan mal kaçırmak ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla kötüniyetli olarak iki farklı tüzel kişilik gibi kurulmuştur. Ayrıca bunların üretim, pazarlama ve ihracat faaliyetleri birbirini tamamlayıcı nitelikte olup, şirketler aslında tek ve aynı iktisadi işletmeye vücut vermektedir (Öztek vd. s.209).
12. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır. Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötüniyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. Zirâ her hukuki ilişkide, her şirketler arasındaki küçük bir bağlantıda tüzel kişilik perdesi aralanırsa bu durumda tüzel kişilik kurumu işlev görmez hâle gelir.
13. Şirketlerin aynı faaliyeti yürütüyor olması tek başına organik bağ veya tüzel kişilik perdesinin aralanması için yeterli değildir. Şirketler arasında organik bağ olup olmadığı; şirketlerin adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer olması veya temsilcilerinin aynı olması, faaliyet alanları, hisse devirleri, muvazaalı işlemler gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilebilir. Ancak tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Ayrıca üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir.
14. Organik bağın tek bir görünüm biçimi olmamakla önemli olan gerçek durumun tespiti ve dürüstlük kurallarına aykırı kullanım sonucunda işçinin haklarının kısıtlanıp kısıtlanmadığıdır. Bu noktada işçinin hakkının kısıtlanması sonucunun doğmasına engel olmak için tüzel kişilik perdesinin aralanması devreye girmektedir (Gaye Baycık, İşverenin Tespitinde Birlikte İstihdam ve Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Kurumları, İş Uyuşmazlıklarında Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemeleri Kararları Değerlendirme Toplantısı (Seminer .../Abant – 06 Nisan 2019), Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası, Ankara 2019, s. 21).
15. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.09.2021 tarihli ve 2017/(22)9-3109 Esas, 2021/1075 Karar sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
16. Bu aşamada özellikle usul ekonomisi açısından taraf değişikliğine gidilmesinin mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
17. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 124 üncü maddesi ile belirli hâllerde iradî taraf değişikliğine olanak veren bir düzenleme getirilmiştir. Anılan düzenlemeye göre bir davada taraf değişikliği ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. Ancak yasa koyucu bu konuda yasalarda yer alan özel hükümleri saklı tutarak hâkimin izni ile taraf değişikliği yapılabilecek hâllere de yer vermiştir. Maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edileceği gibi tarafın yanlış veya eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması durumunda da hâkimin izniyle taraf değişikliği yapılabilecektir.
18. İradi taraf değişikliğine ilişkin düzenleme karşısında gerek davacı gerekse davalı tarafta, iradî taraf değişikliği yapılması mümkündür (Hülya Taş Korkmaz, Medenî Usul Hukukunda İradi Taraf Değişikliği, Ankara 2014, s. 169).
19. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.07.2020 tarihli 2017/15-2929 Esas, 2020/544 Karar sayılı kararında da aynı tespitlere yer verilmiştir.
20. Somut uyuşmazlıkta davacı vekili müvekkilinin 29.09.2013 tarihinden iş sözleşmesinin feshedildiği 04.03.2016 tarihine kadar davalı şirketin Sen Petersburg Yüksek Hızlı Batı Çevreyolu İnşaatı işinde çalıştığını iddia etmiştir. Davalı vekili ise müvekkili şirket tarafından belirtilen Çevreyolu İnşaatı işinin yapılmadığını, davacının müvekkili yanında hiçbir çalışması olmadığını ve müvekkili ile davacı arasında iş ilişkisinin kurulmadığını savunmuştur.
21. Hizmet cetvelinde davacının davalı yanında çalıştığını iddia ettiği tarihler arasında herhangi bir işyerinde çalışması gözükmemektedir. Davacının ücretinin banka hesabına yatırıldığını ileri sürmesi üzerine Mahkemece getirtilen banka hesap hareketlerinin incelenmesinde yapılan havale işlemlerinin açıklama kısmında bazı aylar "ICA ASTALDI", bazı aylar ise "ICA ASTALDI-IC ICTAS WHSD" yazılı olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte dosya içerisinde bulunan yabancı dilde yazılmış 23.09.2013 tarihli 0000792 sayılı “Fixed Term Employment Contract” başlıklı iş sözleşmesinin taraflarının da davacı ile dava dışı olan ICA ASTALDI-IC ICTAS WHSD İnşaat Anonim Şirketi olduğu anlaşılmıştır.
22. Davacı tarafından dava dışı şirketin incelenen ticaret sicil kayıtlarında şirketin başlıca amacının ST. PETERSBURG'DAKİ Yüksek Hızlı Çaplı Batı Karayolunun inşaatı ve işlemesini yapmak olduğunun belirtildiği ileri sürülerek davacının esasında dava dışı ICA ASTALDI-IC ICTAS WHSD İnşaat A.Ş. nezdinde çalıştığı doğrulanmıştır. Öte yandan davalı ... IÇTAŞ-ASTALDİ İnşaat A.Ş' nin ise amacının Pulkovo Havalimanında yenileme ve geliştirme çalışmalarının yanısıra yeni işletmelerin inşaatını yapmak olduğunu belirtmek suretiyle de ticaret sicilinde her iki şirketin amaçlarının farklı olduğunu kabul etmiştir. Yine davacı vekilinin sunduğu belgelerden davacı adına düzenlenen Referans Sertifikası başlıklı belgenin içeriğinde davacının ICA ASTALDI-IC ICTAS WHSD İnşaat Anonim Şirketindeki görevine başarıyla devam ettiğinin yazılı olduğu görülmüştür.
23. Öte yandan dinlenen tanıklardan Halil Biçer davacı ile aynı işyerinde çalıştığını, kendisinin de açtığı davası olduğunu belirtmiş olmakla dosya içerisine gelen bilgilere göre bu tanığın dava dosyasında da bu dosyadaki davalı aleyhine açılan davada yargılama esnasında davanın dava dışı ICA ASTALDI-İC İCTAS WHSD İnşaat A.Ş' ye yöneltildiği ve bu şirket aleyhine karar verildiği tespit edilmiştir.
24. Sonuç itibariyle davalı ...Ş. ile dava dışı ICA ASTALDI-İC İCTAS WHSD İnşaat A.Ş.'nin faaliyet alanları arasında benzerlik bulunmadığı, ayrı tüzel kişiliklerinin bulunduğu, davalı şirketler arasında organik bağ bulunmadığı, dosya içerisinde yer alan belgelerin incelenmesinde davacının işverenin de davalı şirket değil dava dışı ICA ASTALDI-İC İCTAS WHSD İnşaat A.Ş. olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki organik bağ bulunsa dâhi salt bu gerekçe ile davalı şirketin sorumluluğuna gidilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
25. Şu hâlde yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlık değerlendirildiğinde, davacının talepte bulunması hâlinde Mahkemece 6100 sayılı Kanun'un 124 üncü maddesi gereğince değerlendirme yapılarak taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davalının Rusya'da üstlendiği iş nedeni ile anılan ülke hukukuna göre şirket kurduğu, davacının da bu iş kapsamında çalıştırmak üzere yurt dışına götürüldüğü, bu nedenle organik bağ içinde bulunan şirketlerden Türkiye'de olan davalı şirketin işveren kabul edilerek sorumlu tutulması gerektiğinden direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
27. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
28. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
24.05.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi
"K A R Ş I O Y"
1. Temel uyuşmazlık "tarafları Türk uyruklu işçi ile Türkiye'de ticaret sicilinde kayıtlı olan ve aynı faaliyet alanında iş yapan, ancak yurt dışında üstlendiği işi yapmak için Rusya hukukuna tabi tüzel kişilik oluşturan davalı şirketin taraf sıfatı bulunup bulunmadığı, husumetin Rusya hukukuna göre kurulan şirkete yöneltilip yönetilemeyeceği" noktasında toplanmaktadır.
2. Özel Daire Bölge Adliye Mahkemesinin davalı yönünden verdiği ilk kararı "davalı şirket ile dava dışı şirketlerin isim benzerlikleri" nedeniyle davacının taraf değişikliği talebinde bulunduğu ve dava dışı ICA Astaldi-IC İçtaş WHSD İnşaat A.Ş.nin işveren olarak kabul edildiği birlikte değerlendirildiğinde; dava dışı ICA Astaldi-IC İçtaş WHSD İnşaat A.Ş.nin davalı şirketten ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, bu husus dikkate alınmadan dava dışı şirket ile davalı arasında organik bağ bulunduğu gerekçesiyle davalı aleyhine hüküm kurulmasının hatalı olduğu, davacı vekilinin talepte bulunması hâlinde Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124 üncü maddesi çerçevesinde değerlendirme yapılarak, taraf teşkili sağlandıktan sonra sonuca gidilmesi" gerektiği gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
3. Bozma üzerine Bölge Adliye Mahkemesi "dava dışı şirketin davalı ... İçtaş İnş. San. Ve Tic. A.Ş.nin Rusya’da alınan işin yapılması için yasal zorunluluklar gereği kurduğu bir şirket olduğu, dosyaya sunulan şahsi sicil dosyasına göre işverenin “ICA ASTALDI-IC İçtaş WHSD İnşaat Anonim Şirketi St. Petersburg Şubesi” olarak gösterildiği, davacının çalışma dönemine ilişkin banka kayıtlarında ücretini yatıran şirket ICA Astaldı-IC İçtaş WHSD INŞAAT A.Ş olarak kayıtlara yansıdığı, dava dışı şirketin ayrı tüzel kişiliğe sahip olduğu, dosyaya ibraz edilen ticaret sicil kayıtlarından davalıların dava dışı ICA ASTALDIIC İçtaş WHSD İnşaat Anonim Şirketinin ortağı oldukları, internet kayıtlarından dava dışı şirketin IC İçtaş şirketi grubuna dahil firmalardan olduğu dava dışı davacının çalıştığı ICA Astaldı-IC İçtaş WHSD INŞAAT A.Ş aralarında organik bağ bulunduğu,bu nedenlerle davalı ... İçtaş ...A.Ş davacının alacaklarından sorumlu olduğundan bu şirket yönünden karar verilmesinin yerinde olduğu" gerekçesi direnme kararı vermiştir.
4. Direnme kararının çoğunluk görüşü ile Özel Dairenin bozma gerekçesi yerinde bulunarak bozulmasına karar verilmiştir.
5. Yargıtay istikrar kazanan uygulamasında "İş hukukunun emredicilik yönü ve işçinin korunması ilkesi uyarınca yabancılık unsuru taşıyan bu tür uyuşmazlıklarda açıklandığı gibi Türk vatandaşı olan işçinin kamu düzeni de dikkate alınarak yurt dışına gönderilmesinde gönderen kişi yada şirketin yurt dışındaki yabancı şirket ile organik bağı delillendirildiğinde Türk İş Hukuku uygulanmakta ve organik bağ içinde olan Türkiye’de kişi veya kişiler işçinin işvereni kabul edilerek sorumlu tutulmaktadır (Y. 9. HD. 22.01.2018 tarih ve 2017/28074 E, 2018/916 K., Kapatılan Y. 22. HD. 18.09.2019 tarih ve 2016/9339 E, 2019/16514 K.).
6. Somut uyuşmazlıkta, davalının Rusya devletinde üstlendiği iş nedeni ile anılan ülke hukukuna göre şirket kurduğu, davacı bu iş kapsamında çalıştırmak üzere götürdüğü anlaşılmaktadır. Direnme kararı isabetli olup, sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılınmamıştır.